Bugün bilinen haliyle ilk Amerikan doları, 1914 yılında Federal Rezerv Bankası’nın oluşturulmasıyla basılmış. Ama doların tarihi çok daha eskidir ve kökeni hakkında bilgi almak için 16. yüzyıla kadar gitmek gerekir. Gümüş sikkelere dayanan tarihi ile dolar, detaylı bir gelişim süreci göstermiştir.
Amerikan Merkez Bankası’nın kurulmasının üstünden altı yıl geçtikten sonra dolar, resmi olarak dünyanın rezerv para birimi olmuştur. Yine de doların üstünlüğü, ilk baskıların mürekkepleri henüz yeni kuruduğu sırada başlamıştır.
Şimdi doların dünya rezerv parası olma serüvenine göz atalım:
Dolar Diğer Paralara Karşı Nasıl Güçlendi?
Amerikan Merkez Bankası, Merkezi Bankalar Sistemi ve FED gibi isimlerle andığımız kurum; 1913 yılında Federal Rezerv Kanunu ile bireysel bankalar tarafından verilen banknotlara dayanan bir para biriminin güvenilmezliğe ve istikrarsızlığa cevap olarak kurulmuştur.
O zamanlar ABD ekonomisi, İngiltere’yi dünyanın en büyük ülkesi olarak ele geçirmiş, ancak İngiltere hala dünya ticaretinin merkeziydi. Ayrıca işlemlerin çoğu İngiliz sterlini ile yapılıyordu.
Aynı zamanda gelişmiş ülkelerin çoğu döviz kurlarında istikrar sağlamak için para birimlerini altına karşı sabitlemişlerdi.
I. ve II. Dünya Savaşları
1. Dünya Savaşı’nın 1914’te patlak vermesiyle birçok ülke askeri giderlerini kağıt para ile ödeyebilmek için altın standardını terk etmeye başladı ve para birimlerini devalüe etti.
Savaşa üç yıl kala dünyanın önde gelen para birimi olarak konumunu korumak için kararlı bir şekilde altın standardına bağlı kalan İngiltere, ilk defa borç para almak zorunda kaldı.
Bu noktada ABD, dolar cinsinden tahvil almaya istekli olan birçok ülke için tercih edilen borç veren oldu. 1919 yılında İngiltere nihayet sterlin ile ticaret yapan uluslararası tüccarların banka hesaplarını çürüten altın standardını terk etmek zorunda kaldı.
Bu süreçte ise dolar, dünyanın önde gelen rezervi olarak sterlini değiştirmişti. Ardından 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ABD, savaş başladıktan hemen sonra 2. Dünya Savaşı’na girdi.
Savaşa girmeden önce Birleşik Devletler, müttefiklerin silah, malzeme ve diğer malların, ana mal sahipleri olarak görev yaptı. Ödüllerinin çoğunu altın olarak, savaşın sonunda toplayan ABD, dünya altınının büyük çoğunluğuna sahip oldu.
Bu durum ise altın rezervlerini tüketen tüm ülkelerin altın standartlarına geri dönüşünü engelledi.
Bretton Woods Sistemine Geçiş
1944 yılında 44 müttefik ülkeden gelen delegeler, hiçbir ülkeyi dezavantajlı hale getirmeyecek olan döviz yönetimini sağlamak için bir sistem kurmak üzere New Hampshire’ın Bretton Woods kasabasında bir araya geldi.
Döviz yönetiminin, yapılan anlaşma ile Bretton Woods sistemi ile sağlanmasına karar verildi. Buna göre; para birimlerinin değeri altına bağlanamaz, ancak altın ile bağlantılı olan ABD dolarına bağlanabilir.
Bu düzenleme, merkez bankalarının para birimleri ile dolar arasında sabit kurları koruyacaklarını ortaya koydu. Buna karşılık ABD, talep üzerine dolarını altın karşılığında alacaktı.
Ülkelerin para birimlerinin dolara göre çok zayıf ya da çok güçlü olduğu durumlarla karşılaşmamak için para birimlerinin belli bir dereceye kadar çıkmasına izin verildi. Para arzını düzenlemek için para birimlerini alabilir veya satabilirlerdi.
Ülkelerin Dolar Rezervlerini ABD Hazine Kağıtlarında Saklaması
Bretton Woods Anlaşması’nın bir sonucu olarak dolar, resmi olarak dünyanın en büyük altın rezervi ile desteklenen dünyanın rezerv para birimi olarak taçlandırıldı.
Altın rezervleri yerine diğer ülkeler, dolar rezervlerini biriktirmeye başladılar. Dolarlarını depolayacak bir yere ihtiyaç duyan ülkeler, güvenli bir para deposu olarak gördükleri ABD Hazine menkul kıymetlerini almaya başladılar.
Hazine menkul kıymetlerine olan talep, Vietnam Savaşı ve Büyük Toplum (Great Society) yerel programını finanse etmek için gereken açık harcama ile birleştirildi. Bu, ABD’nin piyasayı kağıt parayla doldurmasına neden oldu.
Doların istikrarı konusundaki artan endişeyle ülkeler dolar rezervlerini altına dönüştürmeye başladı. 1971 yılında ABD’de altın arzının dolaşımdaki dolar sayısını karşılamak için yeterli olmadığından endişe duyulmasıyla Başkan Richard Nixon altın takasını durdurdu.
Nixon’ın bu kararından sonra Bretton Woods sisteminin ayakta tutulabilmesi için 1971’in ikinci yarısında doların yüzde 7,9’luk bir devalüasyonu ile para birimlerinin yeniden değerlemesine karar verildi. Smithsonian Anlaşması olarak bilinen bu değerleme, 1973 yılına kadar dayanabildi.
Devalüasyon nedeniyle enflasyon sorunu gözlenmeye başlanınca sabit kurlar askıya alınarak, dalgalı kur sistemine geçiş yapıldı. Buna karşın stagflasyon dönemi yaşanmasına rağmen ABD doları, dünyanın rezerv para birimi olarak kaldı.
Günümüzde Doların Rezerv Para Birimi Olarak Konumu
Günümüzde ise IMF verilerine göre; tüm yabancı banka rezervlerinin yüzde 60’ından fazlası ABD doları cinsindendir. Rezervlerin çoğu nakit veya ABD tahvili gibi Hazine kağıtlarıdır. Aynı zamanda dünya borcunun yaklaşık yüzde 40’ı da dolar cinsindendir.
Rezerv durumu, büyük ölçüde ABD ekonomisinin büyüklüğüne, gücüne ve finansal piyasalarının hakimiyetine dayanmaktadır. Büyük bütçe açığına ve dış borçta trilyonlarca dolara rağmen, ABD Hazine kağıtlarını en güvenli para deposu olmaya devam ediyor.
Dünyanın ABD’nin borçlarını ödeyebilme yeteneğine duyduğu güven ise doları dünya ticaretini kolaylaştırmak için en ödenebilir para birimi konumunda tutuyor.
Doların Çöküşü için Ne Olması Gerekiyor?
Tarihte birçok ani para çöküşü bulunmaktadır. Arjantin, Macaristan, Ukrayna, İzlanda, Venezuela, Zimbabve ve Almanya, 1990 yıllarından bu yana korkunç para krizleriyle karşılaştılar.
Aynı şekilde 2016 yılında Rusya’da da bir para birimi felaketi yaşandı. Herhangi bir çöküşün temeli, etkin bir değer deposu ya da değişim aracı olarak hizmet etmek için paranın istikrarı ya da kullanışlılığına olan inanç eksikliğinden kaynaklanır.
Kullanıcılar bir para biriminin yararlı olduğuna inanmayı bıraktıkları zaman o para birimi için sorunlar başlar. Bu, yanlış değerlemeler veya sabitleme, kronik düşük büyüme veya enflasyon gibi yollarla meydana gelmektedir.
Parasal gevşemenin piyasaya sürülmesinden beri, yatırımcı grupları Amerikan dolarının çökeceği konusunda endişelenmeye başladı. Uzmanlar ise bunu yüzeysel ama makul görülebilir ilginç bir soru olarak görüyorlar.
Birçok uzman, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir döviz krizinin olası olmadığını dile getiriyor. Bunun nedenini ise doların güçlü ve zayıf yönlerini ele alarak açıklıyorlar.
ABD Dolarının Güçlü Yönleri
1944 yılında kabul edilen Bretton Woods Anlaşması’ndan bu yana büyük hükümetler ve merkez bankaları, kendi para birimlerinin değerini desteklemek için Amerikan dolarına güvendiler.
Rezerv döviz statüsü sayesinde dolar, yerli kullanıcıların, döviz traderlarının ve uluslararası işlemlere katılanların gözünde ekstra meşruiyet kazandı.
ABD doları, en yaygın olmasına rağmen dünyadaki tek rezerv para birimi değildir. Eylül 2016 itibarıyla Uluslararası Para Fonu dört rezerv para birimini daha onayladı. Bunlar; Euro, İngiliz sterlini, Japon yeni ve Çin yuanıdır.
Amerikan politika yapıcılarının doları zarar uğramasına yol açması durumunda, doların rakiplerinin uluslararası bir rezerv para birimi olması önemlidir. Çünkü dünyanın geri kalanı için teorik bir alternatif oluşturur.
Amerikan ekonomisi hala dünyadaki en büyük ve önemli ekonomidir. Büyüme, 2001 yılından bu yana önemli ölçüde yavaşlamış olsa da Amerikan ekonomisi, Avrupa ve Japonya’daki rakiplerinden daha iyi performans gösteriyor.
Dolar, Amerikan işçilerinin üretkenliği ile ya da en azından Amerikalı işçiler dolarları neredeyse yalnızca kullanmaya devam ettiği sürece desteklenecektir.
ABD Dolarının Zayıf Yönleri
Doların temel zayıflığı, yalnızca devletin emriyle değer kazanmasıdır. Bu zayıflık, dünyadaki diğer bütün ulusal para birimleri tarafından paylaşılıyor ve modern çağda normal olarak algılanıyor.
Emtia temelli bir para birimi standardı tarafından uygulanan disiplin olmadan endişe, hükümetlerin siyasi amaçlar için veya savaşları yürütmek için çok fazla para basabilmeleridir.
IMF’nin oluşturulmasının nedenlerinden biri Federal Rezerv ve Bretton Woods’a olan bağlılığı izlemekti. Bugün IMF, diğer rezervleri Fed faaliyetinin disiplini olarak kullanıyor.
Yabancı hükümetler ya da yatırımcılar, ABD dolarından uzaklaşmaya karar verirse kısa pozisyonların taşınması, dolar cinsinden varlıkları olan herkesi ciddi bir şekilde yaralayabilir.
Dolar Çökecek mi?
Dolar için ani bir krize neden olabilecek bazı olası senaryolar bulunuyor. En gerçekçi olanı ise artan tüketici fiyatlarının Fed’in keskin bir şekilde faiz oranlarını yükseltmeye zorladığı bir senaryo olan yüksek enflasyon ve borç tehdididir.
Ulusal borcun büyük kısmı nispeten kısa vadeli araçlardan oluşuyor. Bu nedenle oranlardaki bir artış, belirsizlik dönemi sona erdikten sonra ayarlanabilir oranlı bir ipotek gibi davranacaktır.
ABD hükümeti faiz ödemelerini karşılamakta zorlanırsa yabancı alacaklılar doları düşürüp çöküşe neden olabilir. ABD, dünyanın geri kalanını bununla sürüklemeden dik bir durgunluk veya depresyona girerse, kullanıcılar doları bırakabilirler.
Başka bir seçenek, emtia bazlı bir standardın yeniden tesis edilmesi ve rezerv para biriminin tekelleştirilmesi için Çin veya Avrupa Birliği sonrası Almanya gibi bazı büyük güçleri içerecektir. Ancak bu senaryolarda bile doların zorunlu olarak çökeceği açık değildir.
Doların çöküş ihtimali oldukça düşük görülmektedir. Bir çöküşü zorlamak için gereken ön şartlardan yalnızca yüksek enflasyon beklentisi makul görünüyor. Çin ve Japonya gibi yabancı ihracatçılar, ABD’nin çok önemli olması nedeniyle doların düşmesini istemiyorlar.
Birleşik Devletler bazı borç yükümlülüklerini yeniden müzakere etmek ya da gecikmek zorunda kalsa bile dünyanın doların çökmesine ve olası bulaşıcılık riskine izin vereceğine dair çok az kanıt bulunuyor.