Son yıllarda küresel ekonomi için kriz yorumları yapılmaya başlandı. Özellikle dünyanın büyük ekonomilerinde görülen dalgalanmalar sonucunda küresel bir krizin yakınlaşmakta olduğu dile getiriliyor. Ülkeler bazında ise incelediğimizde ise hem ülkemizde hem de dünyanın birkaç ülkesinde daha bu kriz halleri ile karşılaşmamız mümkün. Ülkemiz için henüz tam anlamıyla bir kriz yaşanıyor denmese bile yüksek enflasyon, artan işsizlik gibi veriler, kapıdaki krizin habercisi olarak görülüyor.
Peki, ekonomik kriz dememiz için tam olarak neler olması gerekir? En kısa haliyle ekonomideki dengelerin bozulması ve ülkede maddi anlamda refah düzeyinin düşmesi şeklinde yorumlayabileceğimiz bir durumdur. Resesyon, depresyon ve ülkemizin mevcut durumu için kullanılan stagflasyon, bir ekonomik krizin habercisi olarak görülüyor. Dolayısıyla konu hakkında merak edilenler de artıyor.
Şimdi ekonomik kriz hakkında bilgilere göz atalım ve nedenleri ile çeşitlerini inceleyelim:
Ekonomik Kriz Nedir?
En kısa haliyle; ülkelerin makroekonomik veriler dengesinde değişiklik oluşması ile meydana gelen duruma ekonomik kriz denir. Aynı şekilde mal, hizmet ile üretim faktörleri fiyatlarının ve yerel para biriminin değerinin çeşitli nedenlerle ani olarak kabul edilebilir düzeyi aşan şekilde dalgalanması, buna bağlı olarak ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ve ileriye dönük belirsizliğin ortaya çıkmasıdır.
Tanımdan anlaşılacağı üzere birbirine bağlı olaylar örgüsü şeklinde gelişen ekonomik kriz, çoğunlukla kendini belli eder. Buna karşın önlem alma konusunda gecikilebilir veya atılan yanlış adımlarla daha da kötüleşmesine neden olunabilir. Dolayısıyla krizin iyi bir şekilde anlaşılması, doğru müdahale edilmesi için en önemli noktadır.
Piyasa bozulma sinyalleri ile kendini hissettiren ekonomik kriz; durgunluk, fiyat dengesizlikleri, döviz kurlarında aşırı yükselme gibi etkiler görülmeye başlanır. Talep faktöründeki artışa karşın, üretim kısıtlanmaya başlar ve arz/talep dengesi bozulur. Yükselen hammadde fiyatları, işçilik ve enerjiye bağlı olarak maliyet kalemleri artar. Bu şekilde üretim azalır ve işsizlik sorunu yaşanmaya başlar. Bu konular için bir önlem alınmazsa ekonomik kriz kendini iyice hissettir.
Resesyon ve depresyon tanımları, ekonomik krizi açıkça tanımlayan hallerdir. Örneğin; literatürde ekonominin iki çeyrek üst üste küçülmesi olan resesyon, ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ve durma noktasına gelmesidir. Bu tanım, ekonomik krizin teşhisinde tartışmasız en önemli noktalardandır.
Ekonomik Krizin Nedenleri Nelerdir?
Krizin başlangıcı için ekonomideki en iyimser zamanlara bakmak gerekir. Çünkü ekonomik büyümenin etkisiyle likidite bolluğu yaşanır ve varlık fiyatlarında balonlar oluşmaya başlar. Aynı zamanda tüketicinin talebinde artış görülür. Eğer tüketicinin talebini yeteri kadar karşılayacak arz bulunmuyorsa enflasyon yükselişi ile bir kriz beklenmeye başlanabilir.
Finans ile konut piyasalarında irrasyonel ve spekülatif yatırımcı davranışları yüzünden varlık fiyatları, sürdürülebilir olmayan düzeylere çıkmaya başlar. Bu fiyatların çeşitli nedenlerle düşmeye başlaması sonucunda da piyasalardan kaçış başlar ve tüm piyasaları etkisi altına alır. Hızlı faiz artışı gibi nedenlerle varlık fiyatları ile talebin, ani ve beklenmedik şekilde gerilemeye başlaması, genellikle bir ekonomik krize neden olur.
Düşen fiyatlar, kredi ve likidite sıkışıklığı yaratarak finansman maliyetlerinin yükselmesine, talep ile üretimin daralmasına neden olur. Bu şekilde darboğaza giren reel sektörde yaşanan küçülme ve iflaslar işsizliğin artmasına, gelir düzeyinin gerilemesini beraberinde getirir. Yabancı yatırımcılar ülkeden çıkar, cari açık ve kamu/özel sektör borçlarının finansmanında sıkıntı yaratır.
Bu şekilde döviz kurlarında ani ve hızlı yükselişler, ithalata bağlı reel sektörde üretim ve satışların gerilmesi, toplu iflaslar görülmeye başlanır. Tüm bunların sonucunda da bir ekonomik kriz yaşanmaya başlandığı anlaşılır.
Faiz oranlarındaki artış, hisse senedi piyasaları ve varlıkların aşırı değerlenmesi de ekonomik krizin nedenleri arasında yer alır. Faiz oranlarının artması, finansal piyasalarda varlık değerlerinin gerilemesine, kredi ve likidite sıkışıklığına neden olacaktır. Sonucunda da bir ekonomik krizi meydana getirecektir.
Çeşitli nedenlerle yatırım ortamına olan güvenin azalması ve riskten kaçış eğiliminin artması ile paniğe kapılan yatırımcıların yoğun satış dalgası, finans piyasalarında bir krize neden olacaktır. Buna ek olarak spekülatif alımlarla gayrimenkul gibi varlıkların değerlerinin sürdürülebilir olmayan seviyelere kadar yükselmesi sonrasında aniden düşüşü, ekonomik krizi tetikleyecektir.
Özetlemek gerekirse;
- Finansal piyasalardaki hızlı düşüş ve durgunluk,
- Arz-talep dengesizlikleri,
- Spekülatif yatırımlar,
- Artan faiz oranları,
- Bankacılık sektörü sorunları,
- Yüksek enflasyona bağlı olarak alım gücünün düşmesi,
- Yakın çevre ülkelerde gerçekleşen ekonomik belirsizlikleri,
- Cari açığın milli gelirden fazla olması,
- Döviz kuru fiyatlarının yükselmesi ve yerel paranın değer kaybetmesi,
- Şirketlerin iflas etmesi,
- Gerekli devlet müdahalesinin yapılmaması ve yanlış yönetim,
- Yetersiz üretim,
- İstihdamın ülke için yetersiz olması,
- İşsizliği çok artması.
Ekonomik Kriz Çeşitleri Nelerdir?
Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilen ekonomik krizler; süreci, etkileri ve tetikleyen sebeplerine farklı şekillerde görülebilir. Bir krizin etkileri, türüne ve büyüklüğüne göre sadece bir ülkede görülebileceği gibi küresel alanda da gözlenebilir. Bu kapsamda krizleri; finans sektörü, reel sektör, ödemeler dengesi, kamu kesimi borçları gibi 4 çeşit ile anmak mümkündür.
Finans sektörü krizi, aşırı değerlenen sermaye piyasası araçları gibi varlıkların değerinin hızla gerilemesi ile başlayan bir ekonomik krizdir. Daha sonra bankacılık sektöründe hanehalkı veya kurumsal batık kredi oranında artış görülerek, kredi ve likidite sıkışıklığının tetiklediği kriz şekillenir.
Reel sektör krizi, küresel veya ulusal düzeyde talebin gerilemesi ile kendini gösterir. Kolay ve ucuz krediye erişimin zorlaşması, dış pazarlara bağımlı olunması gibi nedenlere bağlı olarak imalat sektörü giderek zayıflar. Sektörün küçülmesi ve iflasların tetiklediği bir ekonomik kriz meydana gelir.
Ödemeler dengesi krizi ise dış ticaret açığı veren ekonomilerde yabancı yatırımcıların sağladığı döviz girişindeki azalma yüzünden cari açığın finansmanı için döviz ihtiyacının görülmesiyle ortaya çıkar. Daha sonra yerel para biriminde hızlı değer kayıpları görülür ve makroekonomik dengelerde bozulmaya yol açarak bir ekonomik kriz yaşanmaya başlanır.
Kamu kesimi borçları da kamunun dış borç ve faiz ödemelerinde zorluk çekmesi ile borçlanma maliyeti artar. Daha sonra bütçe açıklarının artması sorunu ile karşılaşılır. Böylece bir ekonomik krizin olduğu yorumları yapılmaya başlanır.
Ekonomik Krizin Özellikleri Nelerdir?
Ülkemiz için sürekli ekonomik kriz söylemleri duysak bile, uzmanlar henüz böyle bir durumun söz konusu olmadığını dile getiriyorlar. Çünkü ekonomik krizlerin en belirgin özelliği, beklenmedik bir şekilde, aniden gelişmeleridir. Söylemler ise kriz halleri olarak tanımladığımız yüksek enflasyon, artan işsizlik gibi ekonomik dengelerden kaynaklanmaktadır.
Ekonomik krizler, toplam mal, hizmet ve varlık talebinin çeşitli nedenlerle azalması ile ilişkilidir. Ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlama ise diğer en belirgin özelliklerdendir. Bunlara bağlı olarak; işsizlik artışı, gelir düzeyindeki düşüş ve gelir dağılımının bozulması söz konusu olur. Hızlı ve uygun önlemler alınarak krizin, resesyon veya çöküntüye dönüşmesi engellenir.
Temel olarak 4 özellikten bahsedildiğini görürsünüz. Bunları incelemek gerekirse;
Kriz Aşırı Üretim Olgusudur
Ekonomik krizler, iflas oranlarının artmasıyla kendini belli ederler. Bunların öncesinde de bankacılık sektöründe ve borsalarda çöküşler gözlenir. Yorumlara bakıldığı zaman, bankalar ile krizler arasında bir bağ olduğunu görürsünüz. Bu kapsamda; emisyon, kasalardaki paradan daha fazlaysa çıkarılan banknotlar, tüm topluma yayılan kuşku kaynaklı bir panik sırasında bir defada geri ödenemezler, denir. Bu şekilde bankacılık sektöründe bir kriz yaşanmaya başlanır ve buna borsa da eklenir.
Borsalarda ise spekülasyonlar artarak bir noktadan sonra korkuyu beraberinde getirir. Bu noktada da borsada çöküş anı başlar. Banka ve borsalardan sonra reel sektörde etkiler görülmeye başlanır. İşyerleri güç kaybeder, fabrikalar ve tesisler işçi çıkarmaya başlar ve işsizlik oranları artar. Ücretlerde de düşüş gözlenir ve sosyal ortamda bozulma meydana gelir.
Krizden tüm sektörler ve tarım sektörü bile etkilenmeye başlar. Bu şekilde de krizin, sektörler arası karşılıklı bağımlılığın bir ürünü olduğu anlaşılır. Yani ekonomik olan her şey krizden etkilenir ve sektörler arasında dayanışma yaşanmazsa tam anlamıyla krizden çıkış yaşanamaz. Bu nedenle de aşırı üretim özelliği kriz mekanizmasının daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Kriz Geneldir veya Genelleşebilir Özelliktedir
Büyük krizlerin genel oldukları söylenir. Yani neredeyse dünyanın bütün sanayileşmiş ekonomileri bundan etkilenir. Bu ise uluslararası planda var olan karşılıklı bağımlılık olgusunun bir sonucu olarak görülür.
Aynı zamanda büyük kapitalist ekonomilerde, krizin kronolojik tablosunun hissedilebilir şekilde aynı olduğu dile getirilir. Yani krizi başlatan bir sektör olduğu gibi krizin kendisinden başlayıp dünyaya yayıldığı öncü ülkeler de vardır.
Kriz Dönemsel veya En Azından Geri Dönüşlüdür
Krizler, zaman boyutunda oldukça düzenli aralıklarla yeniden ortaya çıkarlar. İki kriz arasında, birbirine yakın limitler görülmüştür. Yani en az 10 yıl gibi yorumlar iktisatçılar tarafından yapılarak, krizlerin dönemsellik özelliğinden bahsedilmiştir. Dönemselliğin düzenlilik anlamına geldiği de ifade edilmiştir.
Geri dönüşlülük ise daha gevşek bir dönemsellik anlamına gelmektedir. Yani bir düzen içermemektedir. Bu yüzden krizlerin, dönemsel değil, geri dönüşlü olduğu ifade edilmektedir.
Kriz Kapitalist Sistemin Temel Bir Özelliğidir
Krizlerin, kapitalist sistemin işleyişinin, hatta varlığının ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilmiştir. Ekonomik krizlerin, bütün anlamını sanayileşme ve pazarların genişlemesi ile kazandığı ifade edilmiş ve kapitalist ülkelerin bir karakter özelliği haline geldiği belirtilmiştir.
Ekonomik Krizin Sonuçları Nelerdir?
Geçmişte yaşanan krizlere kısaca bir göz attığımız zaman, hatta ülkemizde yaşanan 2001 krizine baktığımızda sonuçlarını çok daha iyi anlayabiliriz. Artan faizler, yükselen enflasyon, iflas eden şirketler, işsiz kalan insanlar gibi sonuçları beraberinde getirmektedir. Bunlarla doğru bir mücadele programı geliştirilmediği sürece, krizin etkileri şiddetlenerek artacaktır.
Her ekonomik krizin türüne, etki alanına göre sonuçları farklıdır. Aynı zamanda krize karşı atılan adımlara bağlı olarak da sonuçlar farklı olacaktır. Ama genel olarak ülkelerin içinde bulunduğu mevcut makroekonomik dengeler ve krizin büyüklüğüne göre sonuçların ortaya çıkacağı söylenebilir.
Bir ekonomik kriz olursa ne olur sorusunu cevaplamak gerekirse;
- Faizler ve borçlanmanın maliyeti yükselir,
- İşsizlik oranları artar,
- Piyasalarda likidite ve kredi sıkışıklığı yaşanır,
- Yerel para birimi, dövizler karşısında değer kaybeder,
- Finansman maliyeti yükselen şirketler küçülür,
- Enflasyon oranları yükselir,
- Hanehalkının satın alma gücü düşer,
- İflaslar artar.
Belli başlı olarak bir kriz sonucunda yukarıdaki olaylar yaşanır. Krizin büyüklüğüne ve türüne göre bu sonuçların etkileri artabileceği gibi çeşitliliği de artacaktır.
Tarihin En Büyük Ekonomik Krizleri
Dünya tarihinde etkileri tüm dünyaya yayılmış birçok kriz yaşanmıştır. Bunların en büyükleri; 1772 Finansal Krizi, 1929 Büyük Buhran, 1973 Petrol Krizi, 1997 Asya Krizi ve 2007 Konut Krizi’dir. Ülkemizde yaşanan en büyük krizlerin başında da 2001 Krizi gelmektedir.
1772 Finansal Krizi, İngiltere’de başlamıştır ve hızla Avrupa’ya yayılmıştır. Hızlı bir büyüme kaydettikten sonra yükümlülüklerini geri ödeme zorluğu çeken İngiliz bankaları iflas etmiş, kriz kısa sürede kıta Avrupa’sına ve İngiliz kolonilerine yayılmıştır. Kriz sonrasında Amerikan bağımsızlık savaşının başladığı görüşü yaygın bir şekilde kabul edilmiştir.
1929 Büyük Buhran’ın ise etkileri fazlasıyla uzun yıllar sürmüştür. Aynı zamanda 20. yüzyılın en büyük ekonomik çöküşü olarak bilinmektedir. Wall Street hisse senedi piyasasının çökmesiyle başlamıştır ve işsizlik, iflaslar rekor seviyeye yükselmiştir. Etkileri ise kısa sürede tüm dünyaya yayılmıştır. Büyük Buhran’ın tüm detaylarını anlattığımız yazımıza göz atmak için tıklayın.
1973 Petrol Krizi, OPEC’in Arap-İsrail savaşına silah desteği veren batı ülkelere petrol satışını durdurması ve üretimi kısma kararı alması ile enerji fiyatlarının hızlı yükseldiği bir krizdir. Yükselen enerji fiyatları enflasyon artışına neden olmuştur. Aynı zamanda krizin küresele yayılmasına ve stagflasyonun görülmesine de yol açmıştır. Bu krizin etkileri, ekonomilerde uzun süre hakim olmuştur.
1997 Asya Krizi Tayland’da başlamış ve kısa zamanda birçok Asya ülkesini etkisi altına almıştır. Tayland’ın dolara çıpalı sabit kur rejimini terk edeceğini açıklaması ile yaşanmaya başlamıştır. Ülkeden çıkmak isteyen yatırımcılar arasında yaşanan kısa süreli panik, tüm Asya ülkelerine yayılmıştır.
2007 Konut Krizi ise Büyük Buhran’dan sonra yaşanan en büyük kriz olarak görülmektedir. ABD konut piyasasında başlayan kriz, tüm dünyaya kısa sürede yayılmıştır. Nedeni ise konut piyasası balonunun patlamasıyla başlamıştır. Özellikle tüm gelişmiş ülkelerin finans piyasalarını etkisi altına almıştır. Daha sonraları 2008 küresel krizi olarak anılmış ve milyarlarca dolarlık kayba neden olmuştur.
Birçok finans kuruluşunun iflas etmesine neden olan kriz, dünyanın en büyük yatırım kuruluşu olan Lehman Brothers’ın da sonunu getirmiştir. İşsizlik oranları yüzde 10’a yaklaşmış, FED finans kuruluşlarının ellerinde varlıkları satın almıştır. 2009 yılında başlayan ekonomiyi canlandırma programı yılın üçüncü çeyreğinde ekonominin resesyondan çıkmasını sağlamıştır; ama işsizlik bir süre daha yüksek seyretmiştir.
2001 Krizi ise Körfez Savaşı, 94 Krizi, 98 Rusya Krizi, Marmara ve Düzce depremleri, dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı arasındaki siyasi gerginlik ile büyümüştür. Tarihler 20 Şubat 2001’i gösterdiğinde patlak vermiş ve binlerce esnafın kepenk kapatmasına, milyonlarca kişinin işsiz kalmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin en büyük krizi olarak kayıtlara geçen bu olayda, gecelik faiz %6200’e çıkarken, ortalama %4018,6 olmuştur. Merkez Bankası’nın döviz rezervi 16 Şubat’ta 27,94 milyar dolarken, 23 Şubat’ta 22,58 milyar dolara inmiştir. Dolar kuru bir gecede %40 artmış ve 680 liradan 960 liraya yükselmiştir. Resmi devalüasyon yetersiz kalmış ve iki hafta içinde 1 milyon 200 bin liraya yükselmiştir. 2001 krizinin tüm detaylarına bu yazıdan göz atabilirsiniz.
Ekonomik Kriz Halleri Nelerdir?
Bir ekonomik krizi anlamak için bilinmesi gereken bazı durumlar vardır. Bunların başında ise tanımlarının örtüşmesi nedeniyle resesyon ve depresyon gelmektedir. Yükselen enflasyonla birlikte ekonomideki durgunluğun aynı anda görüldüğü stagflasyon ve slumpflasyon gibi haller de bir krizi anlamak adına en önemli konulardır.
Kriz halleri en kötüden daha az kötüye doğru sıralandığı zaman; slumpflasyon, depresyon, resesyon, deflasyon, stagflasyon ve enflasyon şeklindedir. Şimdi kriz durumları olarak nitelenen bu halleri kısaca hatırlayalım:
Slumpflasyon
Bir ekonomide enflasyon yaşanırken, ekonomide küçülme görülüyorsa bu duruma slumpflasyon denir. Enflasyon içinde küçülme hali olarak tanımlanır ve ekonomik krizlerin en zorlu olanıdır. Bir yandan enflasyon düşürülmeye çalışılır, diğer yandan ekonomideki küçülme durdurulmaya çalışılır. aynı zamanda küçülme durdurulduktan sonra büyümeye döndürülmeye çalışılır.
Çöküş içinde enflasyon anlamına da gelen slumpflasyon, makroekonomik hedeflerler politika araçlarının birbiri ile en fazla çeliştiği durumlardır. Yani enflasyon düşürülmeye, ekonomi büyütülmeye, işsizlikteki artış engellenmeye ve istihdam artırılmaya çalışılır. Tüm bunlar için uygulanacak politikalar ise birbiri ile çelişmektedir. Dolayısıyla oldukça zorlu bir ekonomik kriz halidir.
Slumpflasyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Depresyon
Bir ülkede ekonomik faaliyetlerin uzun süreli aşağı yönde olması depresyonun en net tanımıdır. Piyasa faaliyetlerinin uzun süre boyunca durgun gittiği, işsizlik oranlarının arttığı, fiyatların düşme eğilimi gösterdiği ve toplam satın alma gücünün daraldığı bir kriz halidir. Depresyonlara deflasyonist yani eksi yönlü enflasyon hakimdir.
Ekonomik çöküntü olarak da tanımlanan depresyon, ekonomideki küçülmenin büyük boyutlara geldiği durumdur. GSYİH’in en az yüzde 10 civarında azaldığı ve 5 yıl gibi uzun süreleri kapsayan bir kriz halidir. Talebin azalmasına ve şirketlerin iflas etmesine neden olan tüketici güveninin azalmasından kaynaklanmaktadır.
Depresyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Resesyon
Bir ülkede istenmeyen durumların başında ekonomik durgunluk gelmektedir. Çünkü bu ekonominin gelişmediğini ve buna bağlı olarak milli gelirin düştüğünü anlatmaktadır. Ekonomik faaliyetlerdeki gerileme ve azalma şeklinde yorumlanan bu durum resesyondur. Gayri Safi Milli Hasıla’da arka arkaya iki çeyrek dönemde yaşanan negatif büyüme şeklinde de tanımlanmaktadır.
Eğer bir ekonomi iki çeyrekten daha uzun süre negatif büyüme gösterirse çöker. Ayrıca ülke ekonomisinin büyüme hızı, nüfus artışından daha yavaş olduğunda kişi başına düşen milli gelir yerinde saymaya ve gerilemeye başlar. Bunlara bağlı olarak endüstriyel üretim, istihdam, reel gelir, toptan ve perakende ticaret verileri gibi göstergelerin hepsinde veya genelinde görülen negatif seyir, daralmaya işaret eder.
Ekonomik faaliyetlerde en az 6 ay süre ile gerileme yaşanmasına bağlı olarak reel GSYİH oranında düşüş, ekonomik faaliyetlerde duraklama, negatif istikrarlı bir konjonktür dalgasında zirveyi izleyen reel ekonomik faaliyetlerde ılımlı bir daralma adımları izlenir. Eğer bu aşamada ekonomik faaliyetlerde şiddetli bir daralma görülürse bu durum depresyon şeklinde yorumlanır.
Resesyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Deflasyon
Enflasyonun eksiye düşmesi anlamına gelen deflasyon, fiyatlar genel düzeyinde sürekli düşüş yaşanmasıdır. Enflasyonun tersi olan durumdur ve hiç istenmeyen bir kriz halidir. İlk başka enflasyonun olmaması düşüncesi iyi gibi görünse de en kötü kriz hallerinden birisidir. Çünkü bir ülkede ekonomik faaliyetlerin durmasına, şirket gelirlerinin düşmesine ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır.
Para arzındaki azalmadan kaynaklanan deflasyon, genellikle uzun süreli parasal genişleme sonrasında yaşanan bir kriz halidir. Bu yüzden merkez bankaları uzun süreli parasal genişlemeden kaçınmakta ve sürekli olarak para arzı ile faiz oranlarını takip etmektedir. Bir diğer neden ise tüketicilerin ve işletmelerin nakit tasarruf talebinde genel bir artış olmasıdır. Bu durumda tüketiciler belirsizdir ve tüketim için zaman tercihlerini uzatmaktadır.
Para arzındaki azalma, üretici ve tüketicilerin tasarruflarının artması, tasarrufların verimli yatırımlara dönüştürülememesi, yetersiz dış ticaret ile alım gücünün azalması deflasyonun ana nedenlerindendir. Deflasyon dönemlerinin en belirgin özelliği ise milli gelir ve istihdamın düşmesidir.
Deflasyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Stagflasyon
Bir ülkede yüksek işsizliğin, düşük ekonomik verimliliğin, mal ve hizmet fiyatlarının pahalılığının yaşanıyor olması, stagflasyon denen kriz halini tanımlamaktadır. Durgunluk içinde enflasyon anlamına gelmektedir. Yani bir ekonomide durgunluk olmasına karşın enflasyonun da yükseldiği durumdur. İşsizlik rakamları yükselirken, ekonomide bir büyüme yaratılamaz ve enflasyonun sürekli yükselir olması ile stagflasyon olgusundan bahsedilmeye başlanır.
Bir ekonomide başa çıkılması en zor durumlardan birisidir. Hem enflasyonla mücadele edilirken hem de ekonomi canlandırılmaya çalışılır. Ama bu ikisi için uygulanacak politikalar birbiri ile çelişmektedir. Yani ekonomiyi canlandırmak için uygulanacak politikalar, enflasyonun daha da yükselmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla ekonomide başa çıkılması en zor kriz hallerinden birisidir.
Stagflasyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Enflasyon
Bir ülkede mal ve hizmetin satın alındığı fiyatın, sürekli olarak artış göstermesine enflasyon denir. Kısaca fiyatlar genel düzeyinin sürekli artışı olan enflasyondan bahsedebilmek için tek bir üründe değil bir mal ve hizmet grubunun fiyatında sürekli artışın görülmesi gerekiyor. Aynı zamanda fiyat artışı ve hayat pahalılığı ile karıştırılmamalıdır.
Enflasyonun en önemli özelliği, toplam mal ve hizmet arzının, toplam talebi karşılayamamasıdır. Enflasyonun nedeni olarak 4 kavramdan bahsedilmektedir. Bunlar; talep, arz (maliyet) enflasyonu, beklentiler ve para arzı şeklindedir. Birbiri ile bağlantısı olan bu kavramlar, enflasyonun oluşmasına neden olurlar.
En basit haliyle paranın alım gücünün düşmesi olan enflasyonu anlamayı şu şekilde kolaylaştırabiliriz; 2007 yılında 200 gramlık ekmeği 35 kuruşa alırken, 2018 yılında 1 liraya alabiliyorsunuz. Yani 2007 yılının 35 kuruşu, bugünün 1 lirasının değerindedir. Artan enflasyon nedeniyle paranın değeri düşmüştür.
Enflasyon hakkında detaylı bilgiler verdiğimiz yazımıza göz atmak için tıklayın.
Görüldüğü üzere yukarıda en kötüden daha az kötüye göre sıraladığımız kriz halleri, bir ekonomik krizin başlangıcında yaşanan sorunlardır. Ayrıca bunlar kriz esnasında da görülebilmektedir. Bu durumlarla doğru ve istikrarlı bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir. Merkez bankalarına ve ekonomi yönetimlerine bu noktada büyük görevler düşmektedir.
Ekonomik Krizle Mücadelede Uygulanacak Politikalar
Bir ekonominin yönetiminde para ve maliye politikaları öne çıkmaktadır. İktisatçılar tarafından farklı mücadele yollarından bahsedildiği bilinmektedir. Keynesyen görüşte, resesyonun toplam talepteki yetersizliklerden kaynaklandığı düşünülür ve kamu harcamalarının artırılması ile maliye politikası önlemlerine ağırlık verilmesini önerilir.
Monetaristler ise resesyonun talep yetersizliğinden kaynaklandığını söylerler ve para arzının genişletilmesinin daha doğru olacağı görüşünü ileri sürerler. Arz yönlü iktisatçılar ise arz yetersizliğinden kaynaklandığını belirtirler ve arzı artıracak şekilde vergi indirimlerinin uygulanmasını önerirler.
Anlaşılacağı üzere iktisatçıların farklı konulara odaklanması, farklı mücadele yöntemlerini beraberinde getirmektedir. Buna rağmen bir ekonomik kriz ile baş edebilmek için onu iyi bir şekilde anlamak, çeşidini, derinliğini bilmek ve ülkenin ekonomik-sosyal ortamına uygun politikalar uygulamak gerekmektedir.
Para politikası; bir ülkenin merkez bankası tarafından ekonomideki para miktarının ve faizlerin belirlenmesini sağlayan uygulamalara denir. Ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarı gibi hedeflere ulaşabilmek için paranın elde edilebilirliğini ve maliyetini etkilemeye yönelik olarak alınan kararları ifade etmektedir.
Maliye politikası ise ekonomik dengeyi sağlamak veya oluşan dengesizlikleri gidermek için mali araçların bir hedef doğrultusunda kullanılmasıdır. Belirlenen amaçlara eldeki mali araçlarla ulaşmayı sağlamaktadır. Kamu harcamaları ve gelirleri gibi kamu sektörünün mali değişkenlerinin miktar ve bileşiminde iktisat politikası amaçlarını gerçekleştirmek için yapılan düzenlemeleri kapsamaktadır.
İktisatçılar ekonomi yönetiminde ve kriz halleri ile mücadele edilmesinde hangi politikaların kullanılması gerektiği konusunda da görüş ayrılıkları yaşamaktadır. Kimisi devlet müdahalesinin olmaması gerektiğini savunurken, kimisi belli noktalarda devletin konuya el atması gerektiğini ifade etmektedir. Bazıları ise ülkenin ekonomik ve sosyal alışkanlıkları göz önünde bulundurularak, buna uygun politikaların kullanılması gerektiği konusunda hemfikir olmuştur.