Doğal düzen savunucusu olan fizyokratlar, devletin ekonomik sisteme müdahalesine karşı çıkarlar. Merkantilist düşünceye karşı olarak 18. yüzyılın ortalarında Fransa’da doğan fizyokrasi, doğanın egemenliği anlamına gelmektedir.
Merkantilizmde yok sayılan tarım, fizyokratlara göre en verimli olan tek sektördür. Sanayi ve ticaret ise sadece madde üzerinde değişiklik yaptığı için verimsiz kabul edilir. Bu nedenle tarım ürünlerine yönelik kısıtlamaları ekonomiden uzaklaştırarak, bu yöne ağırlık veren bir iktisat okulu olmuştur.
Şimdi fizyokrasi hakkında bilmeniz gerekenlere ve ünlü savunucularına göz atalım:
Fizyokrasi Nedir?
Fizyokrasi, doğanın düzeninden yola çıkan ve tarımsal üretimin önemini savunan bir düşünce sistemidir.
Fizyokrasi; Yunanca fisis – tabiat ve kratia – idare etmek kelimelerinin birleşimi olan fisiokratia kökenlidir. Burada görüleceği üzere; doğanın yönetimi üzerine odaklanan bir görüş olduğu anlaşılmaktadır.
Doğanın bir düzeni ve kanunu olduğunu savunan fizyokrasi, insanın tabiatın bir parçası olarak bu kanunlara tabi olduğu ve sonuçta servetin kaynağının da doğa olduğunu savunmaktadır. Ayrıca servetin kaynağı değişim değil, toprak ve tarımsal üretimdir.
Fizyokrasiye göre; ekonominin temeli, tarımsal üretime dayanır ve bunun her şekilde desteklenmesi gerekir. Aynı zamanda sadece tarım sektörü vergilendirilmelidir. İktisattaki tek vergi kavramı da bu şekilde olmuştur.
Serbest piyasa ekonomisi ile birlikte andığımız ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ sloganı ilk kez fizyokratlar tarafından dile getirilmiştir. Fizyokratlar, kardinal fayda yani faydanın ölçülebildiği teorisini savunmaktadırlar.
Fizyokrasi Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
18. yüzyılda merkantilizmin çökmeye başlamasıyla ortaya çıkan fizyokrasi; Almanya ve İngiltere’de başlayıp, bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Ardından da Amerika kıtasına geçmiştir.
Merkantilizmden fizyokrasiye geçiş doğrudan olmamış ve belli bir süre almıştır. Tarımı ihmal eden merkantilizm görüşlerine tepki olarak ortaya çıkan fizyokrasi, merkantilist düşüncedeki hatalar nedeniyle oluşmuştur.
Fizyokrasinin kurucusu ve en önemli temsilcisi ise François Quesnay’dır. Kelime anlamı, doğanın egemenliği, toplumların tabii kanunla yönetilmesi anlamına gelmektedir. Bu felsefenin babası ise John Locke olarak bilinmektedir.
Doğal düzeni savunan fizyokrasiye göre; toplumsal ve ekonomik kurallar, doğal bir kanun gücüyle oluşur. Üretimdeki tek verimli alan tarımdır.
Quesnay, “Ekonomik Tablo” adlı eserinde tarımın üretken bir sektör olduğunu, toprağın yarattığı artık değeri bu tablo ile gösterdikten sonra vergilerin de tarımdan alınması gerektiğini savunmuştur.
Fransa’da ortaya çıkan iktisat okulu, 18. yüzyıldan sonra bu topraklarda tekrar uygulanmamıştır. Fakat bazı küçük topluluklar, tekrar geliri toprak verimliliği ile kazanabilmek için fizyokratlar düşüncesine karşı yoğun araştırma yapmıştır.
Açlığın çok yoğun olmasına rağmen toprak verimliliği olan ülkeler, bu düşüncelerle beraber, var olan düzenlerini tekrar yapılandırabilmekte ve bir gelir elde etme olanaklarına sahip olabilmektedir.
Bu düşüncelerle yola çıkan topluluklar, fizyokratlar sayesinde ekstra gelir elde etme ve sermayelerini daha düzenli bir şekilde öne çıkarma imkanı bulmuştur. Fizyokrasi, 1700’lü yıllar düşünüldüğü zaman son derece mantıklı görülmektedir.
Ancak sanayi devrimiyle birlikte tarım, sadece gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde bir gelir kaynağı haline dönüşmüştür. Daha iyi durumdaki gelişmiş ülkelerde ise sanayi ve hizmet sektörüne önem verilmiştir. Ayrıca küreselleşme de fizyokrasiyi bitirmiştir.
Fizyokrasinin Temel Varsayımları
Fizyokratlara göre gücün ve servetin tek kaynağı topraktır yani tarımdır. Altın, para ve sanayi ile uğraşmayan fizyokrasinin mantığı da son derece basittir.
Fizyokrasiye göre; güç, insandan gelir ve insan toprakla beslenir. İnsan sayısı ve toprak miktarı ne kadar fazla olursa ülke o kadar güçlü olacaktır.
Ekonomik hayatta doğal düzenin varlığına inanmaları nedeniyle fizyokratlar, mülkiyetin ve doğal düzenin korunma altında tutulması gerektiğine ilişkin bazı çalışmaları öne çıkarmıştır. Bu kapsamda toplumu dört farklı sınıfta ele almışlardır.
Fizyokratlara göre toplum; tarım işçilerinden oluşan verimli sınıf, mülk sahipleri, tüccarlardan oluşan verimsiz sınıf ile esnaf ve serbest meslek erbaplarından oluşmaktadır.
Bunlardan ilk üçü bağımsız olsa bile ekonomide aktif bir rol üstlenmektedirler. Ekonomide faaliyetlerini sürdürebilmeleri açısından yeteri kadar sermaye bulundurmaktadır. İşçi sınıfı ise bağımlı ve pasiftir. Bunlarla birlikte sınıf tasniflerinde ikinci derecede bir rol oynarlar.
Fizyokraside bir diğer sınıflandırma ise gelir dağılımı teorisidir. Bu teori açısından net hasılaya dayanarak toplum üç sınıfa ayrılır. Bunlar; toprak sahipleri, tarımda kiracılar, sanayici ve tüccarlardır.
Çiftçiler ve verimli sınıf, tarımda kiracılar olarak anılırken; sanayici ve tüccarlar kısır sınıf olarak görülürler. Quesnay tarafından oluşturulan Ekonomik Tablo’ya ise bu sınıfların gelir dağılımını açıklamıştır.
Çiftçiler, topraktan sağladıkları net hasılayı toprak sahiplerine kira olarak verir. Toprak sahipleri bu kirayı alırken, kısır sınıf hammaddeyi işlenmiş maddeye dönüştürmek için imalathane ve işçiye ihtiyaç duyar. Bu nedenle kısır sınıfın elde ettiği net gelir, diğer iki sınıfa dönmek zorundadır.
Quesnay’a göre; gerçek anlamda üreten sınıf, toprağı işleyen ve üretim yapan tarımda kiracı olan birinci sınıftır. Bunların yarattığı hasıla ile geçim sağlanırken, ikinci ve kısır sınıfın da geçimlerini sağlamaktadır.
Fizyokrasinin temel özellikleri ise şu şekilde sıralanmıştır:
- Tek verimli alan tarımdır.
- Sadece tarım sektörü vergilendirilir. (Tek Vergi)
- Bireycidir.
- İhracatın tarımsal ürünlere dayanması gerekir.
- Düzen doğaldır.
- Devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerekir.
- Faiz, tarımsal sermayenin kazancıdır.
Fizyokratlar; merkantilist politikanın aksine sosyal olaylar arasında düzgün ilişkiler bulunduğunu, kişiler ve hükümetlerin bu ilişkileri tanımak, davranışlarını ona göre ayarlamak zorunda olduklarını ileri sürmüşlerdir.
Bu şekilde iktisat biliminin kurulmasına yardım eden fizyokratlar, ulusal zenginliği tarım ve hayvancılıkta aramıştır. Onlara göre; üretim madde yaratmaktır. Sanayi ve ticaret bunu sağlamazken, tarım bunu veren tek sektördür.
Fizyokratların verim ve verimsiz faaliyetler ayrımı, ekonomistlerin kafasını uzunca bir süre meşgul etmiştir. Onlara göre sadece tarım, verimlidir. Bunun nedeni harcanandan fazla vermesidir. Toprak, kendisine ekilen buğdayın 5 ila 10 katını vermektedir.
Toprağın işlenmesiyle verdiği fazlalık, çiftçi ve ailesinin yanı sıra üretken olmayan sınıfların da geçimini sağlamaktadır.
Fizyokratlar paranın işleyişine de açıklık getirmişlerdir. Paranın bir değişim aracı olduğunu savunan fizyokratlar, esas değişime konu olan malların değiştirilmesi için bir araç tanımını kullanmışlardır.
Aynı zamanda mal ve eşya ile para arasındaki farkı da açıklamışlardır. Malların değişim değerleri ile kullanım değerleri arasındaki farkı görmüşlerdir.
Değişim değerini inceleyen fizyokratlar, rekabet ile maliyet masrafları düzeyinde oluşan fiyatlar ile mal kıtlığı, alıcı sayısı gibi etkenleri, değişen arz – talep durumuna bağlı piyasa fiyatlarından söz etmişlerdir.
Lüks üretime karşı çıkan fizyokratlar, tarımsal verimin artırılması için zengin kesimin bu alana yatırım yapması özendirilmiştir. Tarımsal hasıla arttıkça ülkenin zenginleşeceğini, yatırıma yöneltilecek kaynağın hacminin büyüyeceğini savunmuşlardır.
Fizyokraside; yatırımda kullanılacak gelirin, lüks tüketime yönlendirilmesi devlete karşı bir cinayettir. Üretkenlik ise emekten daha çok toprağın niteliği olarak görülmüştür.
Fizyokratlar üretkenliği, fiziki açıdan ele almışlardır. Değer açısından üretkenlik kavramı geliştirilmezken, fizyokraside ücretli işçinin üretkenlik nitelikleri üzerinde de durulmamıştır.
Quesnay; tarım işletmelerinin büyük olmasını savunmuştur. “Buğday ekimi için kullanılan topraklar mümkün olduğu kadar zengin çiftçiler tarafından işletilen büyük çiftlikler halinde birleştirilmelidir,” sözleri ile bu düşüncesini anlatmıştır.
Quesnay; uluslararası ticaretten bir ülkenin gelir elde etmesi için maliyetin üzerinde bir fiyat ile satması gerektiğini de ileri sürmüştür. Dış ticaret ile elde edilen karın yatırıma yönlendirilmesiyle milli hasılanın artırılması sonucu ülkenin refah düzeyinin yükseleceğini belirtmiştir.
En Ünlü Fizyokratlar
Fizyokraside öne çıkan isimler; François Quesnay, Jean Claude Marie Vincent De Gournay, Anne Robert Jacques Turgot, La Trosne, Pierre-Samuel du Pont de Nermours, Marquis de Mirabeau ve Abbe Nicholar Baudeu şeklindedir.
François Quesnay (1694 – 1774)
Orta halli bir aileden gelen François Quesnay, tıp öğrenimi görmüştür. Ardından Mantes’deki Hôtel-Dieu’de baş cerrah olmuştur. Cerrahi ve doğum alanında uzmanlaşan Quesnay, 1730 yılında Kan Almanın Etkileri Üzerine Gözlemler isimli eseri ile o güne kadar öne sürülmüş savları çürütmüştür.
1737 yılında ise Hayvansal İktisat Üstüne Fiziksel Deneme isimli kitabı yayımlanmıştır. 1737 yılında Cerrahlık Akademisi’nin sürekli sekreteri olan Quesnay, 1749 yılında Madame de Ponpadour’un hekimi olmuştur. 1752 yılında ise Kral XV. Louis’in doktoru olarak görev yapmıştır.
Quesnay’ın iktisadi görüşü; servet, bir ülkenin biriktirdiği para miktarından değil, üretilen ihtiyaç maddesinin miktarından oluşur.
Marquis de Mirabeau (1715 – 1789)
Fransız inkılabının ilk yıllarında Anayasa meclisinin yetenekli politikacılarından olan Mirabeau, siyasi konularla ilgilenmiştir. Fizyokratik düşüncenin önde gelen düşünürü Mirabeau’nun iktisadi görüşleri, liberalizmin müesseseleşmesine oram hazırlamıştır.
Mirabeau, 1763 yılında Vergi Teorisi ve Kırsal Felsefe isimli eserleri ile anılmaktadır. Vergi yükünün azaltılması için aristokrat sınıfının iktisadi ve siyasi baskısından kurtarılmasıyla ilgili görüşler öne sürmüştür.
Kırsal faaliyetlerin servet oluşturmadaki önemini belirten Mirabeau, siyasi özgürlük ile iktisadi özgürlüğü birlikte savunmuştur. Liberal kapitalizmin kurumsallaşmasında da etkili olmuştur.
Anne Robert Jacques Turgot (1727 – 1781)
Fransa’da 18. yüzyılın önemli devlet adamlarından ve iktisatçılarındandır. Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Turgot, Sorbon Üniversitesi’nde Teoloji bölümünü üstün başarı ile bitirmiştir.
Turgot’un ilk risalesi, Law’un kağıt para projesine yönelik eleştirilerini incelemek üzerinedir. 1761 – 1774 yılları arasında yoksul Limoges şehrinin sorunları ile ilgilenen Turgot, tahıl ticaretini kolaylaştırmış ve girişim özgürlüğünü sağlamıştır.
Takas yönteminin serbest olmasını savunan Turgot’un iktisadi görüşü; yabancılarla ticaret yapılacaksa mutlaka satılan malın karşılığında bir başka malın satın alınması gerekir. Devletin iç ve dış ticaretteki rolü sadece “satın alanın satın alma, satanın satma özgürlüğünü koruma” olmalıdır.