Kelime karşılığı geçerli hal ve toplu durum olan konjonktür, Fransızca kökenli bir kelimedir. Ekonomi yorumlanırken sıklıkla karşımıza çıkan bu kelime, genellikle beraberinde kullanılan kelimelerle birlikte çok da yabancılık duymadan anlayabildiğimiz bir durumdur.
Bir örnekle anlatmak gerekirse; bir şirketin yıllık alçalma ve yükselme hareketlerine konjonktür denmektedir. Olaylar bütünü, bir durumdaki hareketlerin tamamı olarak da tanımlanabilir. Genellikle ekonomik olaylarda anılan kelime, çeşitli dalgalanma ve yaklaşımlarla beraber yorumlanmaktadır.
Şimdi hakkında bilmeniz gerekenlere, konjonktürel dalgalanma ve yaklaşımlara göz atalım:
Konjonktür Nedir?
Türk Dil Kurumu’nda konjonktür, “Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı dalgalı hareketlerinin bütünü” şeklinde tanımlanmaktadır.
Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç olarak da tanımlanan konjonktür, ekonominin iyileşme ve kötüleşme konusunda gösterdiği değişikliklerin bütünüdür.
Türkçe karşılığı toplu durum olarak adlandırılırken, sadece ekonomi ile ilgili değildir. Ekonomiye ek olarak, sosyal ile politik alanlarda istatistiklerden, olgulardan ve nesnel durumlardan yararlanarak olayların gelecekteki gelişimiyle ilgili tahminlerin tümüdür.
En kısa haliyle; ekonominin reel üretim hacminde görülen iniş ve çıkışlar, konjonktür olarak adlandırılır. Ekonomide görülen büyüme ve daralma dönemlerinin dönüşümlü olarak yaşanmasını ifade eder.
Konjonktür Dalgaları Nelerdir?
Bir ülke ekonomisinde reel üretimin hacminde ortaya çıkan inişler ve çıkışların oluşturduğu görünüme, konjonktür dalgaları adı verilmektedir.
Ekonomide konjonktür dönemi; tepe, daralma, tip ve genişleme olarak dört aşamadan oluşmaktadır. Diğer bir deyişle bu dalgalanmalar; canlanma, yükselme, buhran ve durgunluk aşamalarından meydana gelmektedir.
Yatırım, istihdam, gelir, üretim, para hacmi ve tedavül hızı gibi iktisadi göstergeler bir arada gecikmeler göstererek konjonktür dalgaları içinde yön değiştirecektir.
Bir ekonomide gayri safi yurt içi hasıla en az altı ay yani iki çeyreklik dönem boyunca azalma görüldüğü zaman resesyon yorumları yapılır.
Eğer bu durum daha uzun süreli ve diğer ekonomik büyüklükleri de olumsuz etkilediği görülürse ekonomide depresyon durumu söz konusu olur. Bu duruma, 1929 ekonomik bunalımı en iyi örnektir.
Ekonomik konjonktürün çıkış aşaması çok güçlü olur ve uzunca bir süre devam etmişse buna da genişleme denir. Düşüş aşamasının sert bir şekilde ortaya çıktığında ise çöküş yaşanıyor demektir.
19. yüzyılın ikinci yarısında Fransız iktisatçı Clâment Juglar’dan bu yana iktisatçılar, konjonktür dalgalanmaları üzerine odaklanmışlardır. Sebeplerini tartışan iktisatçılar, geçen yüzyılın ortalarından bu yana yaşanan buhranların 10 senelik aralıklarla birbirlerini takip ettiklerini görmüşlerdir.
İktisatçılar yaptıkları araştırmalar sonucunda buhran ve konjonktür hareketlerinin periyodik oldukları kanısına varmışlardır. Periyodik buhranlar için “les crises pâriodiçues” sözünü araştırmalarında sıklıkla tekrarlamışlardır.
Buna karşın aradan bir süre geçtikten sonra konjonktür hareketlerinin belli ve değişmez bir ritme sahip olmadığını anlamışlardır. Daha çok sanayileşmiş ülkelerde bu dalgalanmaların yaşandığı yorumunu da bu şekilde yapmışlardır.
Konjonktürel dalgalanmalar, ekonomik göstergelerin durumlarına göre yorumlanmıştır. Örneğin; konjonktürel işsizlik, dalgalanmalarına bağlı olarak istihdam hacminin daralması sonucunda ortaya çıkan geçici ama yaygın işsizlik için kullanılan bir tanımdır.
Aynı şekilde konjonktürel bütçe, ekonominin genel dengesini sağlama işlevini yüklenerek dalgaları hafifletmeyi amaçlayan açık bütçedir.
Konjonktür Göstergeleri Nelerdir?
Ekonomide toplu durum göstergeleri; öncü, en zamanlı ve takipçi olarak 3 grupta incelenmektedir.
Öncü göstergeler, reel GSYİH oranında değişiklik oluşmadan değişim sergileyen makro büyüklüklerdir. Yapılan çalışmalarda bu göstergeler şu şekilde sıralanmıştır:
- İmalat sanayisinde ortalama haftalık çalışma saati,
- Tüketim malları için yeni siparişler,
- İşsizlik sigortası başvuruları,
- Ertelenmiş mal teslimleri,
- Yeni işletme sayısı,
- Makine ve teçhizat satın alımı için yeni siparişler,
- Alınan inşaat ruhsatları,
- Hisse senedi fiyat endeksleri,
- Para arzı,
- Stoklardaki değişim,
- İşletme ve tüketici kredileri hacmindeki değişim,
Eş zamanlı göstergeler ise reel GSYİH ile aynı zamanda değişim gösteren makro büyüklüklerdir. Bunlardan bazıları; kişisel gelir, sanayi üretim endeksi, imalat ve ticaret sektörlerindeki satış hacmi şeklindedir.
Takipçi göstergeler, reel GSYİH’in değişiminden sonra değişiklik gösteren makro büyüklüklerdir. Bunlar ise ortalama işsizlik süreleri, birim işgücü maliyeti, stokların satışlara oranı, ticari kredi hacmi, kredi faiz oranı ve ticari kredilerin kişisel gelire oranıdır.
Konjonktür Dalgalanmalarının Ekonomik Göstergelerle İlişkisi
İktisatçılar dalgalanmaların daha çok sanayileşmiş ülkelerde meydana geldiğini anlamaları ile ekonomik göstergelerle ilişkisi de daha iyi anlaşılmıştır.
Piyasanın bazı zamanlarda fazla iyimser havaya sahip olması, yatırımların ve istihdamın olağanüstü genişlik kazanması, gelirlerin artması, para hacmi ile tedavül hızlarının çoğalması, hammadde ve mamul fiyatlarının yükselmesi ile yükselme safhasının yaşandığı sonucuna varılmıştır.
Bunlara karşın yaratılmış stoklar eritilemediğinde şiddetli bir buhran ve arkasından gelen bir durgunluk dönemi yaşandığı anlaşılmıştır. Bu dönemde; yatırımların azaldığı, istihdamın daraldığı, gelirlerin düştüğü, talep edilen stokların fiyatlarının düştüğü gözlenmiştir.
Aradan belli bir zaman geçmesiyle birlikte piyasanın kendiliğinden toparlanması ve bir canlanma hareketinin başlaması ile düşük seviyelerdeki faaliyet hızının yeniden yükselişe çevrildiği görülmüştür.
Sanayileşmiş ülkelere karşın tarım ülkelerinde rastlanan iniş – çıkış hareketleri, mevsim etkileri dışında dar anlam ile konjonktür hareketinin kapsamı dışında kalmıştır.
Tarımda görülen durgunluğun, kendiliğinden tasfiye ve tashih edemeyen müzmin gelir düşüşleri ve kronik işsizlik halinde sürüklenip gittiği anlaşılmıştır. Ek olarak mahsul durumuna göre çiftçinin halinden memnun olduğu yıllar yine uzun bir süre devam etmiştir.
Konjonktür Teorileri ve Yaklaşımlar
Konjonktür dalgalanmalarını açıklamak için çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Günümüzde en yaygın tartışılanlar ise talep yönlü yaklaşımlar ve reel konjonktür teorisidir.
Talep Yönlü Konjonktür Teorileri
Talep yönlü yaklaşımlar, üç grupta toplanmaktadır. Bunlar; Keynesyen, monetarist (parasalcı) ve rasyonel bekleyişler kuramının konjonktür teorisidir.
Keynesyen Konjonktür Teorisi
Keynesyen konjonktür teorisi, ekonomik dalgalanmaların ardında yatan temel faktör bekleyişlerdeki değişkenliklerdir. İtici gücü ise gelecekteki satışlara ve kâra ilişkin bekleyişlerdir.
Konjonktür dalgalanmalarının nedenini beklentilerde ortaya çıkan değişimlere bağlamaktadır. Beklentilerin bozulması durumunda, talepte düşüş görülecek ve ekonomide küçülme yönlü baskılar oluşacaktır.
Beklentiler düzeldiğinde ise talep artarak yaratacağı canlanmayla ekonomi yükselişe geçer.
Monetarist Konjonktür Teorisi
Parasalcı ismiyle de anılan bu teoride, konjonktürel dalgalanmalarının nedeni, para arzında ortaya çıkan değişmelerdir. Buna göre; para arzı artışı veya azalışı, konjonktür dalgalarını çıkış ya da iniş yolunda etkiler.
Ekonomik dalgalanmaların ardında yatan temel faktör, para arzındaki dalgalanmalardır. Monetarist konjonktür teorisi, Milton Friedman ve onu izleyen iktisatçılar tarafından geliştirilmiştir.
Bu teorideki, monetarist iktisatçılara göre itici güç, para miktarının artış oranıdır. Hızlanarak artan para hızı ekonomide canlanmayı, gittikçe yavaşlayan parasal genişleme ise ekonomide durgunluğu beraberinde getirir.
Para arzı artış oranının değişmesinin ardında yatan faktör ülke merkez bankası tarafından izlenen para politikasıdır.
Rasyonel Bekleyişler Kuramının Konjonktür Teorisi
Toplam talepte ortaya çıkan beklenti dışındaki dalgalanmaların konjonktür dalgalanmalarını yarattığı görüşünü savunuyor.
Dayandığı temel görüş, parasal ücretin fiyatlara ilişkin rasyonel bekleyişler tarafından belirlenmesidir. Ekonomik konjonktür ile ilgili olarak birbirinden farklı iki yaklaşım söz konusudur.
Bunlardan birincisi Robert E. Lucas tarafından geliştirilen Yeni Klasik Konjonktür Teorisi’dir. Buna göre; ekonomik dalgalanmaların nedeni toplam talepte görülen beklenmeyen dalgalanmalardır.
Bir diğer yaklaşımı ise Yeni Keynesyen Konjonktür Teorisi’dir. Bu teoriye göre; ekonomide yaşanan dalgalanmaların arkasında yatan sebep, toplam talepte ortaya çıkan beklenen ve beklenmeyen dalgalanmalardır.
Rasyonel bekleyişlere yönelik konjonktür teorisini, diğerlerinden ayıran en temel fark, bu yaklaşımın konjonktürünün itici gücünün toplam talepte ortaya çıkan beklenmeyen değişmeleri görmesidir.
Reel Konjonktür Teorisi
Teoride, konjonktür dalgalanmalarının arkasında yatan temel neden, verimlilikte ortaya çıkan değişmeler olarak kabul edilir. Konjonktürün çıkış yönünde ilerlemeye başlamasının nedeni, asıl olarak teknolojide ortaya çıkan yeniliklerdir. Düşüş yönünde ise teknoloji dışı gelişmelerdir.
Verimlilikte gözlenen değişimlerin ise uluslararası alanda ortaya çıkan dengesizlikler, iklimde görülen dalgalanmalar ve doğal afetlerden kaynaklandığı bilinmektedir.
Teorinin gelişimi; Edward Prescott, Finn Kydland ve Charles Plosser gibi günümüz iktisatçılarıdır. Reel konjonktür teorisine göre itici güç, teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan verimlilik artışıdır.
Teoride; çalışma kararı, reel gelir ve fiyatlar, para miktarındaki değişmeler olarak 3 konu incelenmektedir.
Çalışma kararı, teoriye göre ekonomik birimler, ne zaman çalışacaklarına karar verirken, basit bir fayda-maliyet analizi yaparlar. Bu analiz çerçevesinde bugün çalışmanın getirisi ile daha sonraki bir dönemde çalışmanın beklenen getirisi karşılaştırılır.
Verimlilikte meydana gelen azalma, istihdamın ve yatırım talebinin azalmasına neden olur. Ancak istihdamdaki azalma toplam arzı, yatırım talebindeki azalma da toplam talebi azalma yönünde değiştirecek faktörlerdir.
Para miktarındaki değişmeler ile ilgili olarak, konjonktürün ortaya çıkma sebebi, reel faktörlerdir. Nominal ve parasal faktörlerin konjonktür üzerine bir etkisi yoktuk. Ekonomideki para miktarı değişirse toplam talep değişir. Ama üretim faktörlerinin kullanımı veya doğal gelir düzeyi gibi reel unsurlarda bir değişiklik olmamaktadır.
Türkiye’de Etkili Olan Konjonktür Teorileri
İktisatçılar Türkiye ekonomisine yönelik olarak konjonktürel yaklaşımları inceledikleri zaman, her birinin belli dönemlerde hakim olduğu sonucuna varmışlardır.
2001 krizi öncesinde enflasyona bağlı parasal genişlemenin yani monetarist konjonktür teorisinin etkisi olmuştur. Sonrasında görülen çıkışlarda özel kesim ve hane halklarının kredi kullanımındaki artışların talepte yarattığı canlanma önemli ölçüde etkili olmuştur. Bu ise Keynesyen konjonktür teorisi kapsamında incelenmiştir.
İkinci resesyon ise büyük ölçüde küresel krizin yarattığı bir çöküş olarak reel konjonktür teorisi kapsamında değerlendirilmiştir.
2014 yılında görülen inişin ise hem uluslararası gelişmelerle hem de kredi kullanımında sınırlamaya gidilmesinin etkisiyle talebi düşürmek suretiyle konjonktürel düşüşte etkili olduğu yorumu yapılmıştır. Burada da reel ve Keynesyen konjonktür teorileri birlikte gözlenmiştir.
Türkiye’de son yıllarda konjonktür dalgalanmalarının daha sık görüldüğü ve dalga boylarının da arttığı gözlenmektedir. Önümüzdeki dönemde ise ABD’nin yaptırımları ve ticaret saldırıları, enerji sektöründeki belirsizlik, petrol fiyatları, Brexit, Avrupa’daki resesyon endişeleri, Çin’in ekonomik durumu ve jeopolitik risklerin konjonktür dalgalanmaları kapsamında incelenecektir.