Merkantilizm, çağdaş iktisadi sistemin ilk adımı olan ticari kapitalizmin doktrinidir. 1450 – 1750 yılları arasında ekonomik alanda geçerli olmuştur. Batı Avrupa’da görülen bir düşünce akımıdır. Kelime anlamı ticaret sistemidir ve ilk kez Adam Smith tarafından kullanılmıştır.
Müdahaleci ve korumacı bir devlet anlayışını savunmakta ve hammadde ihracatını yasaklamaktadır. Ayrıca ithalatı, gümrük vergisi ile kotalar koyarak kısıtlamaktadır. Tam olarak ilişkilendirilmese bile ABD Başkanı Donald Trump’ın başlattığı ticaret savaşı ile bazı noktalarda benzerlik göstermektedir.
Şimdi akımı anlamak için ortaya çıkışından ünlü merkantilistlere kadar detaylarını inceleyelim:
Merkantilizm Nedir?
Bilinen ilk sistemli ekonomi yaklaşımı olan merkantilizm, bir milletin refahının anaparanın miktarına bağlı olduğu bir teoridir. Ekonomik servet, devletin elindeki altın, gümüş miktarı ve ticari değer ile temsil edilir.
Bir devletin diğer devletlerle olan ticari ilişki ile ekonomik servet yükseltilir. Ama bu ilişki genel olarak sömürgeciliğe dayalıdır ve kendini zenginleştirirken diğerinin fakirleşmesine neden olur.
Devletin ekonomideki hakimiyeti söz konusudur. Yönetim; ekonomide korumacı bir rol oynar, dışsatımı (ihracat) desteklerken, dışalımı (ithalat) sınırlandırır. Buna da merkantilist sistem denir.
Ulusal devletin ortaya çıkması, uluslararası ticaretin gelişmesi ve ticaret sermayesinin güç kazanması temelinden doğmuştur.
Savunucularının üzerinde en çok durdukları konu ise bir ülkenin serveti ve zenginliği ile dış ticaret bilançosu arasındaki ilişkidir.
Merkantilistlere göre; devlet, ulusal zenginliği üst seviyeye çıkarmak için ekonomik faaliyetlere müdahale etmelidir.
Altın ve gümüş gibi değerli madenler, bir ülkenin siyasi ve ekonomik gücünün kaynağıdır. Dış ticaret politikasının amacı ise hazinenin altın ve gümüş varlıklarının artmasıdır.
Bu görüşten hareketle ihracata özendirilme, sanayide yerli hammadde kullanma ve ihracatını yasaklama, ithalata yüksek gümrük vergileri ile kota koyarak kısıtlama hakimdir.
Savunucular, güçlü ulusal deniz ticaret filolarının kurulmasına büyük önem vermişlerdir. Bu kapsamda tam bir keşifler çağı olmuştur. Ayrıca ticaretin arttığı, tarımın yıkıldığı, piyasaya yönelik üretimin yapıldığı bir dönemdir. Sanayi devriminin gerçekleştiği 18. yüzyılın sonlarına kadar azalarak sürmüştür.
Daron Acemoğlu gibi günümüz ekonomi tarihçileri, belirli bir coğrafyanın iktisadi açıdan diğer coğrafyalardan farklılaşma serüveninin ilk adımının özellikle 15. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa kıtasında gerçekleştiğini kabul eder. İşte bu, merkantilist akımın başladığı dönemdir.
Merkantilizmin Temel İlkeleri Nelerdir?
Devletin değerli madenleri olan altın ve gümüşün ülkede tutulup, diğer ülkelere gitmesini engelleme ve kısaca ülkenin zenginleşmesini sağlama temeline dayalı olan düşünce için birçok yol geliştirilmiştir. Bu yıllar ise düşüncenin temel ilkelerini oluşturmuştur.
Merkantilizmin temel ilkeleri;
- Sömürgecilik – Kolonileşme,
- Dış ticaret,
- Himayecilik,
- Üretimde imalatın üstünlüğü,
- Milli ekonomik birliktir.
Merkantilizmin Temel Amacı Nedir?
Yukarıdaki temel ilkelere bağlı olan düşünce sisteminde altın ve gümüş en önemli kaynaktır. Bu yüzden ilk amaç, bu kaynakları artırmaktır. Bunun dışında ihracatı artırıp, ithalatı kısıtlamak gibi amaçlar doğrultusunda ilerlenmektedir.
Bu amaçları şu şekilde sıralayabiliriz:
Altın ve Gümüş Kaynaklarını Artırmak
Bir ülkenin zenginliği ve gücü, sahip olduğu altın ile gümüş kaynaklarına göre ölçülür. Bu nedenle ülke ve yöneticisi olan kral, değerli varlıkları artırmak için her türlü önlemi almalıdır.
Ülkeden değerli madenlerin çıkışını engellemeli, ticareti artırmalı, ithalatı sınırlamalıdır. Bu amaç doğrultusunda gerekirse savaşa girmelidir.
Kıymetli madenlerin artırılmasının iki yolu vardır. Birincisi, bu tür maden kaynakları varsa bunların işletmesine çalışmalıdır. Eğer kaynak yoksa dış ticaret yoluyla kıymetli maden akışı sağlanmalıdır.
İhracat Fazlası Sağlamak – İthalatı Kısıtlamak
Düşünceye göre ülkenin ihracat fazlası sağlanmalı, ithalat kısıtlanmalıdır. Bu alanlarda tüm önlemler alınmalıdır. Bu şekilde, ülkenin kıymetli maden varlığı artırılacak, dış ticaret fazlasına sahip olarak zenginleşecektir.
Ayrıca hammadde ihracatı yasaklanmalı, mamul madde ihracatı özendirilmelidir. Örneğin; İngiltere’de Kraliçe Elizabeth-I döneminde canlı koyun ihracatı yasaklanmıştır. Uymayanların malları elinden alınmış, sol elleri kesilmiş, 1 yıl hapse konmuştur. Tekrar edilirse de ölümle cezalandırılmıştır.
Ülke içinde ticareti sınırlayan engellerin kaldırılması savunulmuştur. İç ticaret serbestleştirilirken, dış ticarette sıkı önlemler alınarak, gümrük denetim mekanizması kurulmuştur.
Milliyetçi İktisadi Politika Uygulamak
Merkantilist düşünce altında kurumlaşan Ticari Kapitalizm, etkin olduğu Batı Avrupa ülkelerinde milliyetçi iktisadi politika uygulanmıştır.
Buna göre; bir ülkenin başka ülkelerle ilişkileri güçlü olmalı, dış pazarı korumalı ve yeni pazarlar kazanmalıdır. Milletin gücünü temsil eden devletin güçlü olması, savunucuların ortaya koydukları konulardandır.
Devlet İktisadi Faaliyetlere Müdahale Etmeli
Devletin gücü, sahip olduğu nüfusun fazlalığı, güçlü ordu ve donanmaya bağlıdır. Bu şekilde kaynaklar da artırılmalıdır.
Devlet, ihracat hacmini artırmak için ülke sanayisini düzenlemeli, gerekli gördüğünde sanayi kuruluşları kurmalı ve sanayi kesimini sıkı bir denetim altında tutmalıdır.
Sanayi mallarının kalitesini kontrol etmeli, ülkede ortak ölçü ve tartı birimlerinin kullanımı yaygınlaşmalıdır.
Merkantilizmin Özellikleri Nelerdir?
Dış ticareti artmak ve devlet hazinesini genişletmek amacıyla hakimiyet gösteren merkantilizm düşüncesinin özellikleri şu şekildedir:
Devlet aktif bir şekilde ekonomiye müdahale ederek dış ticaret fazlası vermeyi amaçlar.
- Devletin gümrük tarifelerinde belli kotalar söz konusudur.
- Dış ticarete önem verilir.
- Ülke zenginliği dış ticaret fazlasına göredir.
- Dış ticaretin artması için ihracat ve ithalat daha sık yapılmalıdır.
- Dönemin en büyük kaygısı, ödemeler dengesinin açık vermemesidir.
- İhracat, ithalattan daha iyi bir düşüncedir.
- Dış ticaret fazlası vermek için mamul mal ithalatı yasaktır.
- Nüfus artışı teşvik edilir. Bu şekilde gelir ve ihracat artar.
- Deniz ticareti ve taşımacılığa ilgi gösterilir.
- Denizaşırı yerlerde mülk edinilir.
- Kamu yatırım yaparak gelirini artırır ve özel servetleri katlar.
Merkantilizmin bu özellikleri ile dönemin ülkeleri ciddi kâr oranları elde etmiştir.
Merkantilizmin Tarihsel Gelişimi ve Ünlü Merkantilistler
Akım, Rönesans ve reformdan sonra biten Ortaçağ ile buharlı makinenin doğduğu sanayi devrimi arasında yaşanmıştır. Avrupa’da doğmuş, gelişmiş ve oraya özgü kalmıştır.
Feodalizmin külleri üzerine doğan merkantilizme geçiş, ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Dolayısıyla her Avrupa ülkesinde farklı bir uygulamaya konu olmuştur.
Merkantilizm Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Akımın ortaya çıkışını anlamak için önce feodal sistemin iktisadi yapısına göz atmak gerekir. Feodalizmde; yaklaşık 30 kilometre gibi kısıtlı bir alanda gerçekleşen küçük ölçekli iktisadi aktivite söz konusudur. Üretimin temel kaynağı ise tarımdır.
Feodal sistemde belli başlı 5 aktör vardır ve bunlar; krallar, asiller, tüccarlar, rahipler, serflerdir. Kral parayı ve güvenliği sağlarken, asiller tarımı kontrol eder. Tüccarlar ticari sistemi idare eder, ruhban sınıfı genel davranışları belirler. Serfler ise sadece hizmet eder.
Ortaçağ’ın bitişini sembolize eden Rönesans ve reform hareketleri, yeni iktisadi görüşleri doğururken, feodal sistemin sonunu getirmiştir.
Bir ada ülkesi olmasının avantajı ile milli birliğini tanımlayan İngiltere’de iktisadi değişim, diğer Avrupa ülkelerinden daha farklı gelişmiştir.
Ortaçağ siyasi yapısında yaşanan köklü değişimler, milli devletlerin tarih sahnesine çıkmaya başlaması, uluslararası alanda ticari devrimler yaşanması ve feodal sistemdeki çöküş, merkantilizmin kapılarını aralamıştır.
16. Yüzyılda Merkantilizm ve Miktar Teorisi
İktisat biliminin doğduğu dönem olarak bilinen 16. yüzyılda, iktisadi konular ve sorunlar üzerine yazılı ilk ciddi eserlere imza atılmıştır. Ekonomi ile ilgili görüşlerin bilim dalı olarak ele alınmasını belirten John Hales bu dönemde yaşamıştır.
Miktar teorisi ilk kez bu dönemde ortaya çıkarken, 1552 yılında Copernicus, Prusya Meclisi’ne sağlam bir para sisteminin nasıl kurulacağını anlatmıştır. 1556 yılında ise Polonya kralının emriyle bu düşüncelerini kaleme almıştır.
Copernicus’a göre para bollaştığı zaman değer kaybetmektedir. Amerika kıtasındaki altın ve gümüş stokları önce İspanya’ya ardından Avrupa’ya 1550’li yıllarda akmaya başlamıştır. Sonucunda fiyat devrimi olarak adlandırılan ani fiyat artışları yaşanmıştır.
Değerli madenlerin bollaşması ile fiyat artışı arasındaki ilişki, birçok düşünürün ilgisini çekmiştir. İspanyol rahip Navarrus’un 1556 yılında teoloji konusunda yazdığı bir kitapta faiz konusu ele alınmıştır.
Kitapta geçen, “Para, nerede daha kıtsa orada, bol olduğu yere göre daha kıymetlidir. Para talebi nerede kuvvetli ve arzı azsa orada daha kıymetli olur,” sözleri, miktar teorisini arz-talep teorisinin bir uygulaması olarak ele alındığını göstermektedir.
Teorinin asıl sahibi ise Fransız hukukçu Jean Bodin’dir. Bodin, 1568 yılında yazdığı “Bay Malestroit’nun Paradokslarına Bir Cevap” adlı eserinde teoriyi ortaya koymuştur.
Bodin’e göre; fiyat artışlarının temel olarak 5 sebebi vardı. Bunlar; altın ve gümüş bolluğu, monopoller (tekel), ihracat ve israf sebebiyle ortaya çıkan mal kıtlığı, kralların ve asillerin lüks içindeki yaşantıları, madeni paranın ayarının bozulmasıdır.
Bodin en önemli nedenin, altın ve gümüş bolluğu olduğunu belirtirken, faize dini sebeplerle karşı çıkmıştır. Dış ticareti onaylamış, fiyatları ihracatın yükselttiğini ve ithalatın ise düşüreceğini savunmuştur.
17. Yüzyılda Merkantilizm ve Farklı Uygulamaları
Yüzyılda teorinin ilk önemli kişisi, Gerard de Malynes’tir. Döviz işlemlerinin sıkı bir kontrol altında tutulması gerektiğini savunmuştur. Bu nedenle kendinden sonra gelen savunucular tarafından külçeci (bullionist) olarak tanımlanmıştır.
Malynes, “Saint George for England Allegorically” isimli eserinde, iktisadi etkenleri mecazi bir dille açıklamıştır. Faiz ile döviz kurlarını kontrol edilmesi gereken en tehlikeli unsurlar olarak görmüştür.
İngiliz İmparatoluğu’nu bir eve benzetmiş, harcamaların gelirden fazla olması durumunda sıkıntı doğacağını belirtmiştir. Ticari bilanço deyimini kullanmadan bir ülke açısından ihracat ve ithalat denkliğinden söz etmiştir. Denkliğin eksiye dönmesi ile ülkenin zenginliğini kaybedeceğini söylemiştir.
Edward Misselden ise 1608 ile 1654 yılları arasında yaşamış bir merkantilisttir. Bir tacir olan Misselden, “Free Trade or the Means to Make Trade Flourish” adlı eserinde ticaret ile bireysel olarak ilgili kişileri desteklemiştir.
Misselden kitabında başta ünlü East India Company olmak üzere tekelci şirketleri sert eleştirmiştir. Serbest ticaretten bahsetse dahi kast ettiği ihracatı artırıp ithalatı sınırlandırmak için ihracatı dizginleyen bir takım kurallardan kurtulmak, tekelci ihracatçıların etkisinin sınırlandırılmasıdır.
Tacir bu düşünce ile İngiltere dışına olan değerli maden çıkışını sınırlandırarak, ülke zenginliğinin artacağını öngörmüştür.
İngiliz East India Company’nin yöneticisi olan Thomas Mun ise düşüncenin en önde gelen temsilcilerindendir. “A Discourse of Trade from England unto the East Indies” ve “England’s Treasure by Foreign Trade” isimli eserleri ile merkantilist ve iktisadi düşüncenin gelişmesinde etkili olmuştur.
İlk kitabında dönem iktisadi durgunluğunun sebeplerini işleyen Mun, yabancı paralardaki devalüasyona karşı İngiliz parasının değerinin aynı kalmasını öne sürmüştür.
Ama bu durumdan çıkış İngiliz parasının da devalüe edilmesi değildir. Mun’a göre; yabancı malların az tüketilmesi, ihracatın artırılması, ithalatı ikame edecek mal üretiminin ve balıkçılığın teşvik edilmesi, aşırı yiyecek-giyecek tüketiminin önüne geçilmesi bir çözüm olacaktı.
İkinci kitabında ise ekonomik kalkınma ile dış ticaret arasındaki ilişkiyi ele almıştır. İhracatın her zaman ithalattan fazla olması gerekiyordu. İthal mallara karşı ikameci üretime önem veriyordu.
Mun, ihracatı yapılacak ürünün ise hammadde değil, işlenmiş nihai ürün olması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca hizmetler sektörünün de ülkeye döviz kazandıracağını belirtmişti.
İkinci kitabıyla birlikte Mun, modern ödemeler dengesinin önemli kalemlerini belirlemiştir. Kendinden önceki savunucuların aksine bir ülkenin zenginlik göstergesinin sadece biriktirilen külçeler olmadığını söylemiştir.
Kıymetli madenlere ek olarak Mun; eldeki mal ve kaynakların öneminden, ticaret, hazine ve siyasi gücü de bir tutmaktan bahsetmiştir.
Mun ile dış politika ve dış ticaret politikası bir savaş aracı olarak kabul görmüştür. Klasik iktisat düşüncesi tersini savunurken, 1929 Büyük Buhranı’nın ardından düşünceleri kabul görmeye başlayan Keynes, merkantilist sistemden övgüyle bahsetmiştir.
Fransız Kralı 14. Louis’in maliye bakanı olan Jean Baptiste Colbert ile ülke için bu düşünceyi benimsenmiştir. Colbertism olarak anılan Fransız merkantilizmi, İngiliz sisteminin aksine devlet müdahalesiyle yönlendirilmiştir.
Colbert döneminde sanayi desteklenmiş, gümrük vergileri getirilmiştir. Fransa eyaletleri içindeki gümrük vergileri kaldırılmış, tek bir vergi tarifesi getirilmiştir.
Bu sistemde her şey devlet gözetimindedir ve sanayinin dışa olan bağımlılığının azaltılması için tedbirler alınmıştır. Fransız sömürgeleri artmış, ticaret gelişmiştir. Colbert feodalizmden kalan tüm düzenlemeleri kaldırıp, Fransız ulus-devletinin hakimiyetini yaymak istemiştir.
Kammeralizm olarak adlandırılan Alman merkantilizmi ise kralın veya prensin hazinesi anlamına gelen Kammer kelimesinden türemiştir. Amaç; devlet hazinesinin zenginleşmesi, gelirlerin artırılmasıdır.
Akımın ortaya çıktığı zamanda Almanya, birbiri ile sürekli mücadele içinde olan birçok prenslikten oluşuyordu. İngiltere, Fransa ve Hollanda’nın hızla geliştiği tarihlerde Kameralizm, Alman devlet memurlarını eğiterek iktisadi kalkınmayı sağlamaya yönelik bir araç olmuştur.
Kameralist düşüncede de altın ve gümüş biriktirerek milli zenginliğin artacağı benimsenmiş, devlet müdahalesi savunulmuştur. İngiltere’nin aksine Almanya, hukuk profesörleri ve maliyecilerin ortaya koyduğu ayrıntılı eserlere şahitlik etmiştir.
Dış ekonomik ilişkiler, ticaret ve ödemeler dengesi ile çok az ilgilenen kameralizm, ağırlığı sanayi ve tarım konularına vermiştir.
18. Yüzyılın Merkantilizmi ve Çöküşü
Devletin müdahaleci sistemine karşı çıkmaların başladığı 17. yüzyıl sonlarında merkantilizme karşı gelen bir zümre ortaya çıkmıştır.
Zümreye göre; dış etki ne kadar azsa ekonomi o kadar iyi çalışırdı. Ayrıca kısıtlama ve müdahalelerin kalkmasıyla hem ekonomi hem kişiler daha iyi olacaktır.
Tıpkı merkantilist düşünce gibi liberal düşüncelerin ektileri de her yerde farklı olmuştur. Çok sayıda sanayici ve tüccar barındıran orta sınıf, İngiltere’de yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu durum ise liberal fikirlerin benimsenmesini hızlandırmıştır.
İngiltere’nin ardından yavaş ve dar kapsamlı olarak Fransa ile Hollanda bu akıma eşlik etmiştir. Ama Almanya ve İtalya merkantilizme sadık kalmıştır.
Fizyokrasi, merkantilizme karşı olarak ortaya atılan bir görüş olmuştur. Bununla birlikte dünya ticaretinin genişlemesi, keşifler ve farklı alanlarda yeni akımların ortaya çıkması merkantilizme eleştiri ile bakılmasına neden olmuştur.
Merkantilizmin çöküşünü hazırlayan nedenler, sınai kapitalizmin doğuşunu hazırlamıştır.
Merkantilizmin Nüfusa İlişkin Görüşleri
Düşünce, bir ülkenin nüfusunun artmasından yanadır. Çünkü devlet, insan bollaştıkça daha kolay emek bulur ve düşük ücrete çalıştırır. Aynı zamanda büyük orduya sahip olma avantajını elinde bulundurur.
Kalabalık nüfus, işgücünü artırırken maliyetleri düşürür. Bu şekilde ihracatta avantaj sağlanır. Nüfus artışı teşvik edilirken, çalışma zorunluluğu getirilir. Ayrıca çocuk emeğinden de yararlanılır.
Düşüncede, köle ticareti gibi yollara da başvurulmuştur ve emekçileri çalışan kılacak yollar düşünülmüştür. Düşük ücret politikası hakimdir ve emek arzının ücret esnekliği negatiftir.
Eğer ücret yükselirse emek arzının daralacağı kabul edilmiş, düşük ücretin de halkı çalışmak zorunda bırakacağı benimsenmiştir. Ücretler düşük tutulurken, erzak fiyatlarının bolluk yıllarında dahi yüksek olması sağlanmıştır.
Merkantilist düşünceye göre; ıstırap çekmek tedavi edici ve fırsat verilirse emekçi tembelleşir. Yüksek ücretler, ayyaşlık ve cinsel zevklere düşkünlük gibi durumlara yol açar.
Düşüncede ücretlerin yükselmesi, ahlaki düzenin bozulmasına neden olurken, yoksulluk emekçiyi çalışkan kılar ve daha iyi yaşamasını sağlar.
Bernard Mandeville’ye göre; yoksul çocukların maliyetine kamunun katlandığı okullara gönderilmemesi gerekiyor. Bunun yerine erken yaşta işe gitmeleri öneriliyordu. Okula gitmek tembelliktir; okuma, yazma, aritmetik gibi dersler iş hayatında kullanacaklara verilmelidir.
John Law ise zenginlerin yapacağı tasarrufu ve yoksulların çalışkan olmalarını teşvik etmek için tüketim üzerine vergi konulmasını önermiştir.
David Hume de çalışkanlığı teşvik etmek için ılımlı vergileri desteklemiş, aşırı verginin teşvikleri yok edeceğini düşünmüştür. Optimal düzeyde hayal kırıklığı yaratacak bir reel ücret amaçlarken, lüks malları elde etmeyi umabilecek kadar yüksek fiyat, onları elde edemeyecek kadar düşük bir reel ücret önermiştir.
Burjuva Sınıfının Doğuşu
Merkantilizmin gelişmeye başladığı 16. yüzyılın yarısından itibaren feodalite ve serflik düzeni çözülmeye başlamıştır. Ticaretin artmasıyla birlikte zengin ve nüfuz sahibi burjuva sınıfı doğmuştur.
Tüccarlara dayalı olan düşüncede, devlet güçlenirken ticareti yapan kişilerin de geliri artmıştır. Burjuva sınıfı önce kentlerde yönetimi ele geçirmiştir.
Kırsal kesimlerle kentler arasında yer alan mübadele, ticaret hadleri tarımsal ürünlerin aleyhine ve tarım dışı ürünlerin lehine çevirmiştir. Uzun dönemdir kentlerde yaşayanların iktisadi gücü artmıştır.
İktisadi ağırlığın kentlere kaymasıyla siyasal iktidar üzerinde ticaret ile zenginleşen burjuva sınıfının etkisi artmaya başlamıştır. Bu sınıfın bir tür ideolojisi olan merkantilizm güçlü milli devletlerin kurulması esasına dayanmaktadır.
Avrupa Ülkelerinde Merkantilizm Uygulamaları ve Etkileri
Feodal sistemin farklı zamanlarda terk edilmeye başlanması, milli devlet oluşumu, sanayi gelişimi gibi nedenlere bağlı olarak, Avrupa ülkeleri değişik zamanlarda bu düşünceyi benimsemiştir.
Düşünceyi önce İngiltere’nin benimsemesinin nedeni ise devlet oluşumunun sağlanmış olmasıdır ve doğrudan ticarete odaklanılmasıdır. Örneğin; Almanya’nın birçok farklı prenslik ile bölünmüş olması, daha sonraları merkantilist düşünceyi benimsemesine neden olmuştur.
Şimdi Avrupa ülkelerinde merkantilizm uygulamalarına ve etkilerine göz atalım:
İspanyol Merkantilizmi (Bulyonizm – Külçeci)
Külçeci, bülyonist, metalist gibi isimlerle de anılan İspanyol merkantilizmi, ilkel ve kaba bir uygulamadır. Değişik yollarla ülkeye altın getirmek, getirilen altını korumak ve ülkeden çıkışını engellemek üzerine kuruludur.
Altının ülkeden çıkışını yasaklayan İspanyol merkantilizmi, ihracat bedellerinin ülkeye getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Yabancı paraların ülkeye getirilmesi içinse yüksek değer biçilmektedir.
İspanya’nın Amerika sömürülerinden elde ettiği altın ve gümüş, ülkenin refahını sağlamıştır. Merkantilizm ise kamu otoritelerinin İspanya’dan değerli madenlerin çıkışını yasaklayıp, ülkeye yeniden altın ve gümüş getirilmesini sağlamıştır.
Bu şekilde ticaret dengesinin artı durumda olmasını sağlayan ülkeden dışarı mal satanlar, satışları karşılığında altın ve gümüş getirmek zorundadır. Dışarıdan mal alanlarsa getirdikleri malların bedelini İspanyol malı dışsatımında bulunarak ödeyecektir.
İspanyol merkantilistlere göre; altın ve gümüş, ülkede faiz oranını yükseltip yabancı paraları çekmek, sonra da bu paraların çıkışını önlemek için paraların ayarlarını bozmakla biriktirilebilirdir.
İngiliz Merkantilizmi (Ticari Merkantilizm)
16. yüzyılın başlarında İngiltere’de endüstri alanında büyük gelişmeler yaşanmıştır. Yabancı ülkelerden gelen işçiler ve uzmanlarla dokuma sanayisi geliştirilmiştir. Bu nedenle merkantilist tedbirlerden ilk olarak pamuklu dokumacılığı yararlanmıştır.
Ülkede üretim teknikleri de hızla gelişmiş ve ipek, cam, kağıt sanayileri kurulmuştur. Ama bu ürünlerin sürümü ile ilgili birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır.
Sorunlar üzerine İngilizler deniz ticaretine kaymışlardır. İngiltere’nin sanayi devriminde öncü olması, merkantilizmin başarısında önemli bir nokta olarak görülmüştür.
Ülkenin merkantilistleri, daha çok deniz ticaret filosunun gelişmesi üzerinde durmuştur. Dış ticaret açığının kapatılması için bundan faydalanılmıştır. Alacak kalıntıları, altın ve gümüş ile ödetilirken, sadece dış ticaretin değil ödemeler dengesinin de göz önünde bulundurulması savunulmuştur.
Ülkenin dış ticaret açığı, deniz ticaret filosunun kazançları ile kapatılırken, ülkeye altın ve gümüş girmesi sağlanmıştır.
Yün, 16. yüzyıldan itibaren dışsatım ürünü olmaktan çıkmış, bunun yerine nihai mala dönüştürülerek dışsatımı özendirilmiştir. Aynı zamanda Oliver Cromwell’in Deniz Nakliyesi Kanunu (Navigation Act-1651) getirilmiştir.
Bu yasaya göre; özellikle Hollandalı tüccarların aracılığı önlenmiş, denizaşırı ülkeler arasındaki ticarette taşıma tekelini İngiliz filosu ele almıştır.
Deniz Nakliyesi Kanunu’na göre;
- Avrupa kökenli malların İngiltere’ye ithalinde sadece İngiliz gemileri veya malın üretildiği ülkenin bandırasını taşıyan gemiler kullanabilir.
- Avrupa dışı ülkelerden ithal edilen mallar sadece İngiliz gemileri ile taşınabilir.
- İngiliz sahillerinde balıkçılık yapmak ve kabotaj hakkı sadece İngiliz gemilerine aittir.
İngiliz sömürge politikası da merkantilizmin bir parçası olmuştur. Ülke gereksinim duyduğu gıda maddeleriyle hammaddeyi, sömürgelerinden getirerek, sanayinin ürünlerini satar. Ticaret ise İngiliz gemileri ile yürütülür.
Sömürgelerde anavatanla rekabete girişecek sanayi kuruluşlarına izin verilmezken, İngiltere merkantilist politikası nedeniyle dünya piyasasına uzun süre hakim olmuştur.
İngiliz merkantilizminde etkili olan isimler; Edward Misselden, Thomas Mun, Sir William Petty, Dudly North’tur.
Fransız Merkantilizmi (Colbertism – Sanayi Merkantilizmi)
17. yüzyılda Avrupa’da düşünceyi en etkili biçimde uygulayan ülke Fransa olmuştur. Özelliği, sanayici ve devletçi olmasıdır. Bir diğer deyişle; devletin öncülüğünde sanayinin gelişmesine ağırlık vermiştir.
Fransa düşüncesine göre; devlet, sınai üretimi planlı ve sürekli olarak özendirmektedir. Amacı ise dış ülkelere yapılan satışları artırmaktır. Bunların altın ile ödetilmesi de değerli madenlerin stokunu yükseltecektir.
Fransız merkantilizmine öncü olan isimler, farklı görüşler savunmuşlardır. Örneğin; Jean Bodin serbest değişime, Colbert sanayiye, Sully ise tarıma önem vermiştir.
Colbertism; dışa satılan mallar için sanayi üretimi, vergi bağışıklıkları ve yardımlara özendirmektedir. Ücretler ve fiyatlar belirlenirken, malların üstün kalitede olması için üretim düzenlenmektedir. Ayrıca ulaştırmanın geliştirilmesi için devlet müdahalesi gerekmektedir.
Gümrük yasaları ise koruyucudur ve dışalım vergileri yüksektir. Sanayinin hammadde gereksinimlerinin karşılanması için de bunların dışalımı serbesttir. Tarım mallarının dışsatımı ise yasaktır.
Besin maddelerine koyulan dışsatım yasağı, emekçilerin yaşam koşullarını kolaylaştırmaktadır. İşçi ücretlerinin yükselmesi bu şekilde önlenirken, ülke sanayisinin yabancı sanayi ile rekabet etmesi mümkün kılınır.
Alman Merkantilizmi (Kameralizm)
Alman merkantilistleri, kameralist olarak adlandırılmıştır. Temel amaçları ise devlet kasasına mümkün oldukça çok gelir sağlamaktır. İlkeleri ise diğer Avrupa ülkeleri ile paraleldir.
Almanya ulusal endüstrinin gelişmesi için çeşitli önlemler almıştır. Başlangıçta hukuku, ekonomiyi ve siyaseti ilgilendiren konuların öğretilmesi ile işe başlanmıştır. Daha sonraları kendilerine daha çok ekonomik ve politik kurumlar vermişlerdir.
Kameralizmin temel esası, değerli madenlere önem vermek ve belirli ekonomi politikaları uygulayarak devletin ekonomik hayata karışmasını sağlamaktır.
Sanayisini geliştirmek için de devletin koruyucu bir politika izlemesi savunulmuş, nüfusun artışı teşvik edilmiştir. Uluslararası ticaretten ziyade Alman sanayisinin ve yurt içinde ticaretin gelişmesine önem verilmesi gerekli görülmüştür.
Kameralizmin temsilcisi olan devlet adamları; Friedrich Wilhelm ve Büyük Friedrich olmuştur. Teorisyenleri ise Sechendrof ve Beeher’dir.
Kameralistler, ülkede 16. yüzyılda başlayıp 17. yüzyılda devam eden büyük bir ekonomik buhran döneminde yaşamışlardır. Yaşanan krizin nedeni ise İstanbul’un fethi ve yeni keşifler yüzünden Kuzey İtalya ile Güney Almanya şehirleri üzerinden geçen uzak doğu ticaret yolunun değişmesidir.
Krizin bir diğer nedeni ise 30 yıl savaşlarının Almanya’yı iktisadi olarak zayıf düşürmesidir. Ekonomisi zayıflayan ve geri alan Almanya’da kameralism, ekonomi politikası tedbirlerinde son derece başarılı olmuştur.
Neo-Merkantilizm Nedir?
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde, dış ekonomik ilişkilerde uygulanan sınırlayıcı rejim, merkantilist sistemin tekrar canlanmasına yol açmıştır.
Büyük Bunalım’dan sonraki dönemde, dış ticaret ilişkileri ve bunlardan kaynaklanan ödeme yükümlülükleri serbest ticaret anlayışı ile karşılanmamıştır. Bunun yerine takas ve kliring sistemleri ile karşılama yoluna gidilmiştir.
Devlet, altın ve gümüş yerine malın mal ile ödenmesi şeklindeki takas sistemi ile dış ticaret ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamıştır. Aynı zamanda üretimin de artırılması hedeflenmiştir.
Milliyetçi akımların ve kendi kendine yeterlilik zihniyetinin gelişmesi ise neo-merkantilist sistemi doğurmuştur.