Bir ülke ekonomisinde bazı istenmeyen durumlar vardır ve bunların başında da durgunluk geliyor. Yani ekonomide bir gelişim görülememesi ve buna bağlı olarak milli gelirlerin düşmesi durumuyla karşılaşmak istemez. Doğal olarak bu durum hem hükümeti bitirir hem de vatandaşların refah düzeyini aşağı çeker. İşte resesyon dediğimiz durum, en kısa haliyle budur.
İster küresel ister ülke bazında olsun, etkileri uzunca bir döneme yayılan durgunluk hali, birkaç yıl geriye gitmek olarak da görülür. Büyüme başta olmak üzere ekonomiye yönelik hedefler tutturulamaz. Baş etmek için atılan ilk adım ise borç verme faiz oranlarının düşürülerek harcamaların ve tüketimin artırılmasıdır. Aynı zamanda bu durumdan etkilenmemek için bazı önlemler alınsa bile gerek siyasi gerek uluslararası ilişkiler nedeniyle kaçınılamaz olduğu da bilinmektedir.
Durgunluk anlamına gelen bu durumu, nedenleri ve sonuçları ile birlikte inceleyelim:
Resesyon Nedir?
Fransızca kökenli ‘recéssion’ kelimesinden dilimize geçen resesyon, durgunluk anlamına gelir. Ekonomik faaliyetlerdeki gerileme ve azalma şeklinde yorumlanan bu durgunluk, Gayri Safi Milli Hasıla’da (GSMH) arka arkaya iki çeyrek dönemde yaşanan negatif büyüme şeklinde tarif edilir. Toplam arz – talep dengesindeki bozulma ve arza oranla talep eksikliği şeklinde ortaya çıkar.
İki çeyrekten daha uzun süre negatif büyüme gösteren ekonomi, çöküşe geçer. Aynı zamanda ülke ekonomisinin büyüme hızı, nüfus artışından daha yavaş olduğunda kişi başına düşen milli gelir yerinde saymaya ve gerilemeye başlar. Aynı zamanda endüstriyel üretim, istihdam, reel gelir, toptan ve perakende ticaret veriler gibi göstergelerin tamamı ekonomik faaliyetleri oluşturduğu için genelinde veya hepsinde görülen negatif seyir, daralmaya işaret eder.
Resesyon durumuna ulaşılmasında; ekonomik faaliyetlerde en az 6 ay süre ile gerileme yaşanmasına bağlı olarak reel GSYİH oranında düşüş, ekonomik faaliyetler duraklama, negatif istikrarlı bir konjonktür dalgasında zirveyi izleyen reel ekonomik faaliyetlerde ılımlı bir daralma adımlarının izlendiği bilinir. Eğer bu aşamada ekonomik faaliyetlerde şiddetli bir daralma görülürse bu durum depresyon şeklinde yorumlanır.
Bazı ekonomistler, tüm teknik göstergelerin durgunluğa işaret etmesi için birbirini izleyen iki çeyreklik dönemde negatif bir ekonomik büyüme göstermesinin yeterli olduğundan bahseder. Bazıları ise ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın izlenmesinin yeterli olduğunu dile getirir. Bu noktada derecelendirme kuruluşlarının verileri teyit etmesi gerekmemektedir. IMF’ye göreyse bu göstergelerin ölçümü yapılırken minimum bir zaman aralığı bulunmamaktadır.
Bazı uzmanlar ise iki çeyrek üst üste milli gelirdeki düşüşün tam olarak durgunluğa işaret etmediğini dile getirir. Bu durumda onlar için resesyonun tam tanımı şu şekildedir; ekonominin genel tabanına yayılmış birkaç aydan fazla süren ve üretim, istihdam, gelir ile diğer değişkenlerde gözle görülen ekonomik aktivitelerdeki önemli ölçüde yaşanan düşüştür. Ayrıca ekonomik olayların zirve yaptığı yerde, durgunluğun başlayıp, dibi gördüğü noktada da bittiği dile getirilir.
Resesyonun Nedenleri Nelerdir?
Ekonomik büyümenin nüfus artış hızının altına inmesi, resesyonun ilk nedenleri arasındadır. Çünkü diğer gelişmeler, buna bağlı olarak gerçekleşir ve kişi başına düşen milli gelir durağandan gerileme haline doğru ilerlerler. Bunların sonucunda işsizlik artış gösterir, ekonomik faaliyetlerdeki duraksama iyiden iyiye gerilemeye başlar. Ayrıca üretim faaliyetlerinin düşmesi gibi sonuçlarla birlikte ülkede durgunluk hali başlar.
Ekonomide durgunluk, anlaşılması zor olmayan durumlardandır. Bir ülkede durgunluk olduğunu anlamak için belli bir sürenin geçmesi yeterlidir. İstihdam, gelir gibi birçok değişkene bağlı olduğu için de tek bir sebebi olamaz. Diyelim ki; ülkede mal ve hizmetlerin maliyetlerinde ciddi ve hızlı bir artış yaşandı, bu durum resesyona sebep olabilir. Eğer bu artış, petrol gibi her üretim alanını etkiliyorsa resesyonun ölçüsü olarak görülebilir.
Durgunluk halinin görülmesinde birçok faktör etkilidir. Bu faktörlerin ağırlıkları her ülkenin ekonomik dinamiklerine göre değişkenlik gösterir. Aynı zamanda toplam talebi oluşturan bileşenlerden herhangi birindeki gerileme, durgunluğa sebep olabilir. Diyelim ki; tüketici harcamalarının ekonomik aktiviteleri yönlendirdiği bir ülke ekonomisinde, bu harcamaların düşmesiyle durgunluk yaşatacak en önemli faktörlerden birisi ortaya çıkmış olur.
Toplam talebin azalmasına neden olabilecek faktörler ise yüksek faiz, ekonomide güven kaybı, varlık değerlerinde düşüş, milli paranın aşırı değerlenmesi, kamu harcamalarının azaltılması, kredi darlığı, yüksek enflasyon, finansal kriz ve gerçek ücretlerde azalmadır.
Belki de en ilginç nedenlerden birisi, hükümetlerin kendi isteğiyle oluşturduğu durgunluk halidir. Ülkede sıkı maliye politikaları uygulanıyorsa mal ve hizmetlere olan talebin düşürülmesi için böyle bir yola başvurulabilir. Çünkü büyümesi ihracata dayalı olan ülkelerde dış talebin düşmesi durgunluğa yol açabilir.
Resesyonun Etkileri Nelerdir?
Süresine ve derinliğine bağlı olarak resesyonun etkileri değişiklik gösterir. Durgunluk halinde, ekonomi ivmesini kaybetmiştir ve talepte canlanma görülemiyordur. Genel olarak ülkede ekonomiye dair karamsarlık hakim olmuştur. Büyüme oranındaki 1 puanlık gerileme ile 80 bin ila 100 bin kişilik bir işsiz kitlesinin iş bulması engellenir.
Durgunluk dönemlerinde, üretimde reel olarak bir duraklama eğilimi söz konusudur. Aynı zamanda yatırım eğilimleri zayıflar ve yeni iş kurmak isteyenler bir süre beklemeyi tercih ederler. Bu durumun ise 9 ila 15 ay süre ile ekonomiyi etkisi altında bıraktığı da bilinir. Bu süreç geçtikten sonra ekonomide yavaş bir canlanma gözlenir.
Resesyon döneminde, gelecek için yatırım yapanlar ise rakiplerinin önüne geçebilme imkanı bulabilirler. Özellikle sanayileşmiş ülkelerin ellerinde kalan stokları göreceli olarak düşük fiyatlarla ihraç etmeleriyle birlikte, ithal malların fiyatlarında gerileme eğilimi görülebilir.
Durgun bir ekonomide;
- Reel GSYİH gerileme eğilimine girer, işsizlik artar.
- Ücretler geriler ve gelir dağılımında bozulma görülür.
- Üretim seviyesinde ise düşüş görülürken, şirket küçülmeye başlar.
- Vergi gelirleri düşer.
- Milli para biriminde değer kaybı yaşanır.
- İthal ürünlerin fiyatları artarken, ürünlerden kaynaklı bir enflasyon baskısı oluşarak halkın alım gücü azalır.
Türkiye’de 2018 yılının 2. çeyreğinden itibaren yükselişe geçen enflasyon, faiz oranları ve Türk lirasındaki oynaklık, ekonomide resesyona işaret etmiştir. Aynı zamanda stagflasyon söylemlerinin de ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Resesyon Sonucunda Ne Olur? Neler Yaşanır?
Genellikle bir yıl süren durgunluk hali, ürün maliyetlerini ciddi oranda artırmaktadır. Tüketimdeki düşüşün az olmasına karşın, üretimdeki düşüş fazla olacaktır. Ayrıca işsizlik oranları artacak ve finans piyasalarına zarar verecektir.
Durgunluk döneminde toplam talepte gerileme söz konusu olur ve buna bağlı olarak üretim yavaşlar. Makro ekonomik göstergelerde bozulmalar yaşanır. İşsizlik oranlarında görülen artış ise durgunluk derinleştikçe hızlanmaktadır.
Para birimlerinin temel dövizler karşısında değer kaybetmesiyle birlikte enflasyon da yükselecektir. Reel gelir düzeyindeki gerileme ve artan enflasyon, toplam talebin daha da gerilemesine yol açacaktır. Bu şekilde resesyon daha da derinleşecektir. Yükselen faiz oranları, borçlanmanın maliyetinin artması, tüketim ve yatırım harcamalarının gerilmesine neden olacaktır.
Banka ve finans sektörünün geri ödenmeyen krediler ile dış kaynak sıkıntısı yüzünden kredi verme olanağı büyük ölçüde azalacaktır. Artan finansman maliyetleri ve nakit sıkıntısı ile daralmaya başlayan reel sektörde, şirketler küçülüp kapanmaya başlayacaklardır.
Durgunluk halini yaşayan ekonomilerin piyasalarında belirsizliğin hakim olması sebebiyle ekonominin yavaşlamasından fazla etkilenmeyen işletmeler, yatırımcılar ve tüketiciler, geleceğe yönelik endişelerle beklemeyi tercih edeceklerinden dolayı ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlama devam edecektir.
Türkiye Ekonomisinin Resesyon Dönemleri
Türkiye’de son 20 yıllık dönem incelendiği zaman, 5 resesyon yaşandığı görülecektir. Bu dönemler; 1988 – 1989, 1991, 1994 – 1995, 1998 – 1999 ve 2001 – 2002 şeklinde sıralanmaktadır. Bu dönemlerde yaşanan durgunluk, ortalama 11 ay sürmüştür. En kısası, 1991 yılının ilk yarısında yaşanan 6 aylık durgunluktur. En uzunu ise 1998 yılının sonbaharında başlayıp 1999 yılının sonlarına kadar tam 14 ay süren durgunluk dönemidir.
1988 – 89, 1994 – 95 ve 2001 – 02 durgunlukları; ekonomi politikalarındaki hatalar ve yılların birikmiş sorunlarından kaynaklanmıştır. Ek olarak, 2001 yılında ABD’de başlayan durgunluk, dünya ekonomisinin yavaşlamasına neden olmuştur. Türkiye’de başlayan durgunluk bundan önce olmasına karşın, süresini uzatarak etki etmiştir.
1991 ile 1998 – 99 durgun dönemleri ise dış kaynaklı olarak gerçekleşmiştir. 1991 durgunluğu, 2 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ile başlayan Körfez Krizi kaynaklıdır. Petrol fiyatlarında görülen tırmanışla birlikte kriz, 1991 yılının hemen başında sıcak savaşa dönüşmüş ve dünya ekonomisini yavaşlatmıştır.
1998 – 99 durgunlukları ise 1997 yılında Asya’da başlayan krizin 1998 yılında Rusya’ya sıçraması ile Türkiye piyasalarından sermaye kaçışı başlamıştır. Buna ek olarak 17 Ağustos 1999’da Marmara, 12 Kasım 1999’da Düzce depremleri yaşanmıştır. Bu doğal afetler ise durgunluk dönemini uzatmıştır.
2008 küresel krizinde ise çeşitli ülkelerde durgunluklar yaşanmış ve büyük resesyon olarak anılmıştır. Türkiye V tipi olarak tanımlanan durgunluğu yaşamıştır. V tipi durgunluk, ekonominin iki çeyrek sonunda resesyondan çıkmasıdır. O dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, “kriz Türkiye’yi teğet geçmiştir,” ifadelerini kullanmıştır.