Türkiye’de 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında yurt içi ekonomik dinamiklerde çeşitli bozulmalar meydana geldi. Bunların başında ekonomik büyüme gelirken, enflasyon hemen her dönem Türkiye’nin başındaki sorun olmuştur. Bunlara neden olan etkenlerden birisi de dolar kurunda görülen dalgalanmalar şeklinde yorumlanmıştır.
Dolar kurunda görülen dalgalanmalar, üretim yapmayan Türkiye’nin başındaki en büyük sorundur. Bu nedenle de enflasyon, büyüme, cari açık gibi ekonomik terimler, doğrudan dolar kurundan etkilenmektedir. Dolar kurunun 7 liralık zirvesiyle birlikte yüzde 25 düzeyine yükselen yıllık enflasyon sonrasında stagflasyon terimi ile karşılaşıldı. Kısaca ekonomik durgunluk içinde yüksek enflasyon sorunu gözlendi ve bu terimi bilmeyen kişiler ne olduğunu araştırmaya başladı.
Şimdi en anlaşılır haliyle bu kriz hali nedir, neden oluşur ve sonuçları nelerdir gibi soruların cevaplarına göz atalım:
Stagflasyon Nedir?
Bir ülke ekonomisinde işsizliğin yüksek, ekonomik verimliliğin düşük, mal ve hizmet fiyatlarının pahalı olması durumu, herkes için korkunç bir rüyadır. İşte bu durum stagflasyonun ta kendisidir. Makroekonomide bu şekilde tanımlanan bu kriz hali, tüketim harcamalarından devlet müdahalelerine kadar bir dizi mücadele programı ile çözülür.
Ekonomi tarihinde ilk defa 1960 yılında kullanılan terim, İngilizcede ‘stagnant’ ile ‘inflation’ kelimelerinden türemiştir. Stagnant, durgun anlamına gelirken, inflation enflasyon demektir. Buradan yola çıkarak, bir ekonomide hem durgunluk hem de enflasyon halini tanımladığı anlaşılmaktadır.
En anlaşılır haliyle bir ülke ekonomisinde durgunluk olmasına karşın enflasyonun yükseliyor olması durumudur. İşsizlik rakamları yükselirken ve ekonomide bir büyüme yaratılamazken, enflasyon verisinin de sürekli yükseliyor olması stagflasyona işaret etmektedir.
Bu durum, baş edilmesi en zor ekonomi problemlerinden birisi olarak görülmektedir. Çünkü hem enflasyonla mücadeleyi hem de ekonomiyi canlandıracak politikaları aynı anda yürütmeyi gerektiren bir durumdur.
Terim ilk kez 1960 yılında Avam Kamarası’nda konuşurken Iain Macleod tarafından Birleşik Krallık’taki ekonomik stres döneminde kullanılmıştır. Bir tarafta enflasyondan, diğer tarafta ise durgunluktan söz ederek, “durgunluk durumu” kalıbı ile tanımlamıştır. İkinci kez ise 1970 yılında ABD’de kullanılmıştır.
1970’li yıllarda stagflasyonla karşılaşılmasının nedeni, ABD’de yaşanan krizidir. Petrol İhraç Eden Ülkeler Topluluğu üyeleri, İsrail’in Filistin’i işgalini protesto etmek için petrol üretimini kısmıştır. Bu nedenle de giderek büyüyen petrol talebi karşılanamamıştır. Dolayısıyla ABD’de enflasyonu artırıp büyümeyi yavaşlatmıştır. O dönemde FED Başkanı Paul Volcker’ın faiz oranlarını canlandırdığı 1980 yılına kadar enflasyon yüzde 13,5 oranında kalmıştır.
1970’lerde Sefalet Endeksi’nin çıkmasına neden olmuştur. Enflasyon ile işsizlik oranının toplanmasıyla oluşan bu endeks, ekonominin bu kriz haline işaret ettiği dönemlerde insanların kendilerini ne kadar kötü hissettiğini gösteren bir araç işlevi görmüştür.
Sefalet Endeksi, Yale profesörü ve iktisatçı Arthur M. Okun tarafından yaratılmıştır. Ekonomik büyüme verilerini içermediği için Amerikalıların yaşadığı ortalama ekonomik koşulların, hatalı bir göstergesi olarak kabul edilir. Günümüzde ise yeni versiyonları bulunmaktadır.
‘Enflasyon içinde durgunluk’ hali şeklinde de tanımlanan bu kavram, başa çıkılması zor ekonomik krizlerden birisidir. Çünkü enflasyonu düşürmek için fedakarlık edilebilecek bir ekonomik büyüme yaşanmamaktadır. Bu nedenle hem enflasyonla mücadele edilmektedir hem de ekonomi canlandırılmaya çalışılmaktadır. İki politikanın birbiriyle çelişen yanlarının olması da bu durumu daha da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle ekonomi yönetimi bir tercih yapmak zorunda kalmaktadır.
Stagflasyonun Nedenleri Nelerdir?
Hem klasik iktisat teorisinde hem de Keynesyen iktisat teoride paradoksal bir durum olarak değerlendirilmektedir. Çünkü enflasyon ve işsizlik ters orantılı bir ilişkiye sahiptir. Yani enflasyon düşerken, işsizlik yükselir; enflasyon yükselirken, işsizlik düşer şeklinde bir ilişki söz konusudur. Ama bu kriz halinde doğru orantılı bir hareket gözlenmektedir.
Ekonomide durgunluk söz konusu olduğunda istihdam düşer. Buna karşın enflasyon olabilmesi için toplam arzın, toplam talebi karşılamıyor olması gerekir. Bu da arzı artıracak iş gücü kalmadığına işaret ederken, ekonominin tam istihdam ve tam kapasite çalışmasının bir yan etkisi olarak ortaya çıkar. Stagflasyonda durgunluk artar ve istihdam düşerken talebi karşılayacak arz yaratılamaz. Her ikisinin de aynı anda yükselmesi ise içinden çıkması zor bir sarmal haline gelir.
Keynesçi teoriyi biraz daha anlaşılır kılmak gerekirse; işsizliğin yükselmesi ile verimlilik düşecektir ve bu durum fiyatlara zam olarak yansıyacaktır. Bu şekilde enflasyonda da yükselme görülecektir. Enflasyon ise tüketicilere fiyat artışı olarak dönecektir. Fiyatlardaki yükseliş, tüketicinin para harcamasını sağlamak için merkez bankasının faiz oranlarını düşürmesi ile yaşanacaktır.
İşsizlik ve enflasyon arasındaki ters ilişki, 1970’li yıllara kadar kabul edilmiştir. Buna karşın 1973 Petrol Krizi ile işsizlik oranı yükselirken, fiyatlar genel düzeyi de artmıştır. Sonuçta da her iki ekonomik olumsuzluğun beraber yaşanabileceği gerçeği acı bir şekilde anlaşılmıştır.
Nedenleri üzerine iki farklı görüş ortaya atılmaktadır. Bunlardan birincisi, arz şoku olarak bilinen petrol krizi ile açıklanmaktadır. Petrol fiyatlarındaki ani yükseliş, üretimi olumsuz etkilemiştir. Taşıma maliyetlerindeki artışlara bağlı olarak fiyatlar artmıştır. Fiyatların artışı, talebi düşürmüş, bu durum ise yatırımları ve şirket kararlarını olumsuz etkilemiştir. Sonuçta da işsizlik artmış ve bu kriz hali oluşmuştur.
İkinci görüş ise hatalı makroekonomik politikalara dikkat çekmektedir. Buna göre; merkez bankası para arzını artıran politikalar uygularken, aynı zamanda iş ve emek piyasasını olumsuz etkileyecek düzenlemelere gider. Bu durum da stagflasyona ne olabilir.
Yukarıda saymış olduğumuz olaylara bağlı olarak stagflasyonun nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
- Yanlış para ve maliye politikaları,
- Tüketimin ve ücretlerin artması,
- Enerji kaynaklarının fiyatlarının yükselmesi,
- Para arzının üretimden fazla artması,
- Finansal krizler ve döviz kurlarındaki istikrarsızlıklar.
Stagflasyonun Sonuçları Nelerdir?
Bir ülke ekonomisi bu kriz hali ile karşılaştığı zaman; ya klasik ekonomi teorisine göre zamanla kendiniz düzeltecektir ya da Keynesçi teorilere göre topyekûn bir mücadeleye girilecektir. Keynesçiler, devletin tüm seviyeleri, merkez bankası, tüm işletmeler, tüketiciler mali ve para politikalarını mevcut ekonomik koşullara göre düzenleyebileceğini savunurlar.
Keynes’in bu teorileri ABD’de Büyük Buhran olarak tanımlanan dönemde oluşturulmuştur. Kendi mantığına dayanan teorilerine göre; kötüye giden bir ekonominin düzeltilebilmesi için mal arzından daha fazlasının yapılması gerekir. İşverenler mala olan arzın azalmasından dolayı fazla işçi çalıştırmak istemeyecektir. Dolayısıyla çalışma hayatı kötüleşecek, üretim araçlarının verimsiz kullanımına neden olacaktır. Keynes bunun yerine arz – talep dengesini yeniden ayarlamayı tavsiye etmektedir.
Kurtulmak için bir diğer teori, arz ekonomisidir. Buna göre; bir ekonomiyi depresyondan çıkarmanın en yolu, mal ve hizmetleri yeniden ayarlamak gerekir. Arz ekonomisi teorisinde, malın fazla üretilmesi sonucunda fiyatının geçtiği gerçeği üzerinde durulmaktadır. Bu ekonomi, ülkemizde Turgut Özal döneminde uygulanırken; İngiltere’de Margaret Thatcher, ABD’de Ronald Reagan tarafından denenmiştir. Hatta Reagancı ekonomi ismiyle de bilinmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde, düşük istihdam oranları kronik bir sorun haline gelmiştir. Böyle bir ülkenin diğer kronik sorunu ise toplam talep fazlasıdır. Toplam talebin artması halinde toplam arz, istihdam edilebilecek serbest işgücü olmasına karşın artırılamaz. Bunun nedeni; üreticiler, üretim araçlarında ve işgücünde gerekli artışı sağlayacak finansman olanaklarından yoksundur.
Bu sorunları yaşayan ülkelerde, sanayileşmiş ülkelerin aksine sermaye talebine uyum sağlayacak kadar esnek bir sermaye arzı bulunmamaktadır. Buna bağlı olarak bu ülkeler, tam istihdamda olmasalar da tam istihdam koşullarında bir ekonomi gibidir ve talep artışı, enflasyonist bir baskıya neden olur.
Sanayileşmiş ülkelerde ise herhangi bir nedene bağlı olarak ekonominin tam istihdamın altında olması durumunda, toplam talep artışı, istihdam ve arz artışı getirir. Böylece fiyat seviyesi denge kazanır. Eğer ekonomi tam istihdam durumundaysa istihdam artışı sağlanamayacağı için arz artışı da sağlanamaz. Buna bağlı olarak toplam talep artışı, enflasyonist baskı yaratır. Bu ortamında ise ülke ekonomisi hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonominin tepkilerini verir.
Bu kriz halinin söz konusu olduğu dönemlerinde yatırımlarda da yavaşlama görülür. Çünkü ekonomik çöküşün tehditleri devam ederken, yatırımcı portföylerinin bir değeri kalmamaktadır. Bu dönemlerde ortamda vadeli nitelikli mevduatlar ve devlet tahvilleri güvenilir olarak görülür. Aynı zamanda temel mal ve hizmetlere dayalı hisse senetleri de izlemeye alınır.
Yukarıda saymış olduğumuz olaylara bağlı olarak stagflasyonun sonuçları:
- Enflasyondaki artışla yatırımların yavaşlaması,
- Döviz kurundaki istikrarsızlık ve buna bağlı ortaya çıkan spekülatörler,
- Maliyetlerde ve temel geçim malzeme fiyatlarında artış,
- İşsizlik oranlarında artış,
- Hükümetlerin tüketimi azaltıcı önlemler alması.
Mücadelenin zorlu bir süreç olduğundan birkaç kere bahsettik. Böyle bir ortamda uygulanacak politikaların tespiti son derece önemlidir. Enflasyonu düşürücü önlemler, işsizliği daha da artırabileceği için fikir birliği yapılarak programlar dizisi oluşturulmalıdır.
Aynı şekilde işsizliği düşürmek için genişleyici bir maliye politikası izlenirken, enflasyonu önlemek için daraltıcı politikalar uygulanmalıdır. Bu noktada, merkez bankaları ile hükümetlerin işsizlik ve enflasyon arasındaki tercihleri önem kazanmaktadır.
Türkiye Ekonomisi Stagflasyonda mı?
Uzmanlar Türkiye’nin 2018 itibarıyla içinde bulunduğu durumu değerlendirirken, ABD ve AB gibi küresel güçlerle olan inişli çıkışlı ilişkilerin sürekli olarak ekonomi yönetimi alanında soru işaretleri yaratmasına bağlıyorlar. Aynı zamanda kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeyi, çeşitli fonların kullanımı ve aktarımı noktasındaki belirsizliklere işaret ediyorlar.
Ekonomiye dair oluşan soru işaretlerinin yer aldığı uluslararası rapor, derecelendirmeler ve analizlerin ise siyasi yöneticiler tarafından taraflı ve amaçlı bulunması nedeniyle dikkate alınmadığı dile getiriliyor. Yerel ve milli kurumların açıkladığı rakamlar ile bazı analizlerin de yabancılar tarafından dikkate alınmaması durumundan bahsediliyor. Dolayısıyla bu şekilde oluşan karşılıklı güven sorunu, dış yatırıma ve borca ihtiyacı olan Türk ekonomisini kötü etkilediği yorumları yapılıyor.
Bu konusunda merak edilen sorulara cevap veren ekonomist ve uzmanlar ise görüş ayrılığına düşüyorlar. Örneğin; Ekonomist Atilla Yeşilada, Türkiye’nin bir ekonomik krizde olmadığını, stagflasyona girdiğini dile getiriyor. Yeşilada, ekonomik krizlerde bankaların battığını, merkez bankalarında döviz kalmadığını, kamuda maaşların ödenemediğini belirtiyor. Türkiye’de henüz böyle büyük bir krizin olmadığını; ama bu duruma çoktan girildiğini ifade ediyor.
İşte Atilla Yeşilada’nın bu konuyu ele aldığı videosu:
Eski FED ekonomistlerinden olan Erkin Şahinöz ise Türkiye’de stagflasyon mu, yoksa slumpflasyon mu yaşanıyor sorusuna cevap aramış. Slumpflasyonu, ekonomi daralırken enflasyonun yüksek olduğu bir durum olarak tanımlayan Şahinöz, hazırladığı videosunda Türkiye’nin hangisine daha yakın olduğunu yorumluyor:
Sizler için 2 videoyu seçerek bu yazıya eklemek istedik. Video paylaşım kanallarında, bloglarda bu konu üzerine çokça konuşulduğunu da bilmelisiniz. Stagflasyon, ekonomik kriz ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ile ilgili konuları araştırarak bilgi sahibi olabilirsiniz.