Borsa Nasıl Oynanır, Nasıl Para Kazanılır?
  1. AnaSayfa
  2. Para Dünyası

Türkiye’de Kronik Enflasyon Sorununun Yakın Tarihi ve Uzman Değerlendirmeleri

Türkiye’de kronik hale gelen enflasyon, büyüme verilerinden daha az önemsenmiştir desek, yanlış olmayacaktır. Yakın tarihe baktığımız zaman bunu daha net görebiliyoruz. Şimdi bu sorunun yakın tarihine ve ardından içinde bulunduğumuz durumu değerlendiren uzmanların yorumlarına göz atalım.

Türkiye’de Kronik Enflasyon Sorunun Yakın Tarihi ve Uzman DeğerlendirmeleriTürkiye ekonomisinin tarihine baktığımız zaman birçok krizin yaşandığını ve bunların kimisinin ağır hasarlar verdiğini biliyoruz. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ile başlatabileceğimiz bu sürecin en yakını 2018 yılında ABD ile gerilen ipler sonrasında dolar kurunun 7 liranın üzerine çıkmasıyla yaşandı. Bu yükseliş beraberinde enflasyon, faiz oranları ve cari açık tartışmalarını gündeme getirdi.

Bermuda şeytan üçgeni olarak tanımlayabileceğimiz bu 3 konunun, Türkiye’nin kronik sorunları olduğunu da biliyoruz. Enflasyon, cari açık ve faiz oranları, birçok ekonomist tarafından birbirine bağlı olarak anlatılır. Kimileri ise Türkiye ekonomisinin yapısı gereği böyle olduğunu savunur. Öyle ya da böyle vatandaşın yaşadığı sıkıntılar, bu 3 konunun sonucunu en iyi yansıtan tablodur.

Türkiye’de 1970’li yılların ortalarından günümüze kadar çeşitli dönemlerde korkutucu boyutlara gelen enflasyon sorununu bu yazıda incelemek istiyoruz:

Türkiye’de Enflasyon Sorununun Tarihi

Türkiye’de Enflasyon Sorununun TarihiTürkiye’de yıllık enflasyon oranları 2018 itibarıyla yüzde 20 düzeyinin üzerine yükseldi. Bu yükselişi ateşleyen, ABD ile yaşanan gerilim oldu. ABD’li Rahip Andrew Brunson’ın FETÖ ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle ülkemizde tutuklu olması, ABD’nin yaptırımlarını beraberinde getirdi. Dolar kuru 7 liralık zirvesini gösterdi ve ardından açıklanan enflasyon rakamları, korkutucu seviyelere ulaştı.

Şimdi 1970 yılından günümüze kadar geçen süreçte enflasyonun hangi boyutlara geldiğini kronolojik sırayla inceleyelim:

1970 ve 2001 Yılları Arasında Enflasyon

1970 ve 2001 Yılları Arasında EnflasyonTürkiye’de enflasyonun tarihini incelerken, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1978 – 1980 yıllarını kapsayan iki büyük petrol krizine kadar gitmek gerekiyor. Öyle ki 1970’li yılların sonunda enflasyon oranları yüzde 140’lara kadar yükselmişti. Üstelik bu dönemden 2003 yıllarına kadar geçen çeyrek asırlık dönem boyunca ortalama yüzde 60 enflasyonla yaşandı.

1970’li yılların sonlarında iki petrol krizi ve Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ve silah ambargoları ile yükselen bütçe açıkları, enflasyonun ülkemize bir kene gibi yapışmasının başlangıcı olmuştur. Bütçe açıklarının pasa basılarak kapatılması sonrasında kronik hale gelen enflasyon, 1980’lerden 2002 yılına kadar yüksek oranlı bir şekilde yaşanmıştır.

2001 Krizi Sırasında Enflasyon

2001 Krizi Sırasında Enflasyon2001 yılında yaşanan ekonomik kriz, Türkiye’nin oldukça zorlu günler yaşamasına neden olmuştur. 2001 krizinde enflasyon yüzde 70’leri aşmış, 2 günde yüzde 57’ye varan devalüasyon yaşanmış, faiz oranları yüzde 7500’lere kadar fırlamıştır. Bankacılık sistemi kilitlenmiş, 1,5 milyon kişi işini kaybetmiş, ekonomi yüzde 8,5 küçülmüştür. Bu acı sonuçların ardından çare IMF’de aranmıştır.

Dünya Bankası Başkanı Yardımcılarından Kemal Derviş, 2001 krizi ile Türkiye’ye gelmiş, ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevini üstlenmiştir. “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” yürürlüğe girmiş ve olumlu etkileri görülmüştür.

Derviş, ekonomi yönetiminin kurmaylarını değiştirerek 14 Mart 2001 tarihinde 3 aşamalı kurtuluş planını açıklamıştır. Bu plana göre; bankacılık sektörü ile ilgili önlemler alınacak, döviz kuru ile faize istikrar kazandırılacak, ekonomi dengeleri yeniden planlanarak ikinci yarıda büyümeye geçilecektir.

Bu dönemde IMF’ye verilen niyet mektubunda ise iktisadi etkinliği sağlayacak reformların yapılacağından ve enflasyonla mücadelenin gerçekleşeceğinden bahsedilmiştir. Aynı zamanda gelir dağılımı ile ilgili adaletsizliğin ortadan kaldırılarak, sürdürülebilir büyüme ortamının oluşturulacağı taahhüt edilmiştir.

Kurtuluş planına ek olarak 15 adet ‘Derviş Kanunu’ TBMM’den geçmiştir. Özelleştirmeler, rekabetin artırılması gibi kanunları kapsayan bu değişikliklerin üzerinden 6 ay geçmesiyle ülkeye istikrar gelmiş, ihracat yüzde 13 artmış, ithalatta yüzde 16 daralma yaşanmış, turizm geliri artmış, dış ticaret açığı ile cari açıklarda azalmalar görülmüştür.

Ekonomide görülen düzelmeye karşın iktidara yönelik güven eksikliğinin devam etmesi sonucunda erken seçime gidildi. Bu şekilde 2002 yılında Ak Parti tek başına iktidara geldi. Dönemin birçok partisi baraj altında kalırken, Ak Parti meclise 363 milletvekili ile hakim olmuştur. CHP ise 179 milletvekilini meclise sokabilmiştir.

1980’li yıllardan 2001 krizine kadar geçen dönemde enflasyonla mücadele konusunda hiçbir başarı sağlanamadığı bilinmektedir. Enflasyonla mücadele politikalarını uygulamayan siyasi partiler, hayat pahalılığına da çözüm bulmakta başarısız kalmışlardı. O dönemde merkez sağ siyasi partililer sürekli oy kaybetmiş, seçmen ise sorunlarının çözümünü sağ ve soldaki küçük partilerde aramıştır. Ama o partilerde de çözüm olmamıştır.

Bu şekilde uçurumun kenarına sürüklenen ülkeyi kurtarmak için IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan mali destek almak gerekmiştir. Duruma bir de bu eklenince ve denenmemiş parti kalmayınca, 2001 yılının Ağustos ayında kurulan ve hiç denenmemiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara gelmiştir.

2002 Sonrası Enflasyon

2002 Sonrası EnflasyonAk Parti’nin tek başına iktidar olması ve sıkı bir şekilde istikrar programını uygulamaya devam etmesi ile enflasyon tek hanelere düşmüştür. Yeni iktidarın üzerinden 1 yıl geçtikten sonra reformların meyveleri toplanmaya başlamış ve faiz ödemeleri dışında kamu bütçesi fazla vermiş, kamu borcunun sürdürülebilir hale geldiği yerli – yabancı bütün yatırımcılara kanıtlanmıştır. Yatırımcılar yüzde 15 – 20’lere varan reel faiz veren Türk tahvillerinden daha fazla talep etmeye başlamıştır. Bu şekilde kriz sonrasında yüzde 25’i bulan reel faizler, kademeli olarak yüzde 10’lara düşmüştür.

Tüm olumlu gelişmelere rağmen büyük çaplı bir toplumsal refah maliyeti olmadığı bilinmektedir. Çünkü 2001 itibarıyla Türkiye’nin yüksek ve kronik bütçe açığı, kamu borç stoku, cari açığı ve enflasyonu ile birçok gelişmekte olan pazar ekonomisinden farklı olarak anormal bir ekonomi hakim olmuştu.

Makro kurumsal reformlarla bu anormallik bitirilmek istenmiştir ve sonucunda kamu bütçesi kontrol altına alınmıştır. Piyasalar ise kamu borç stokunun sürdürülebilirliği konusunda ikna olmuştur. Ardından görece yüksek reel faizlerden yararlanmak isteyen yabancı yatırımcılar, Türk devletine borç verme konusunda istekli davranmaya başlamıştır. Bu şekilde artan sermaye girişleri ile reel faizler düşmüş, iç tüketim ve yatırımlar artmıştır. Ekonomi iç taleple birlikte hızlı bir büyüme yaşamıştır. Öyle ki 2003 yılında yüzde 5,6 ve 2004 yılında yüzde 9,6 büyüme görülmüştür. 2004 büyümesi, 38 yılın en yüksek büyüme oranı olmuştur.

2002 Sonrası EnflasyonEkonomik alanda görülen olumlu gelişmelere ek olarak Ak Parti’nin dış politika alanında atmış olduğu adımlardan olumlu sonuçlar alınmıştır. Bunun başında da 2004 yılının Aralık ayında AB liderlerinin Türkiye ile üyelik görüşmeleri başlatma kararı alması gelmektedir. Bu şekilde Türkiye’ye yatırım yapma konusunda isteksiz olan birçok uluslararası şirket, Avrupa Birliği beklentileri ile doğrudan yatırımlara başlamıştır.

2005 yılında ülkemize 10 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımı gelmiş, 2006 ve 2007 yıllarında 20 milyar dolarlık yatırımlarla devam etmiştir. Tüm bu gelişmelerle birlikte 2002 – 2007 yılları arasındaki ortalama büyüme hızı, yüzde 7,2 seviyesine ulaşmıştır. Bu rakam ise 1980 sonrası dönemin en iyi büyüme performansı olarak yorumlanmıştır. Dolayısıyla ekonomi büyürken, enflasyon 2004 yılında yüzde 10’un altına inmiştir.

2004 yılında enflasyon oranı tek haneye indikten sonra yeni hedef yüzde 5’in altı olarak gösterilmiştir. Ama bunun için hem maliye hem de para politikasında sıkılaştırmaya ihtiyaç olduğu biliniyordu. Buna rağmen uzmanlar iki politikada da bazı sorunlar olduğunu ve en önemlisi ikisinin birbirine uyumlu hareket etmediğini dile getirmiştir. İki politikanın sadece birkaç yıl birlikte hareket etmesinin sonucu olarak elde edilen başarılar ve sıkılaştırma sona ermiştir.

2006 Sonrasında Yeniden Yükselişe Geçen Enflasyon

2006 Sonrasında Yeniden Yükselişe Geçen EnflasyonAk Parti’nin ekonomik başarısı “yüksek faiz/ucuz döviz” politikasına dayandırılmaktadır. Yüksek faiz ile ülkeye yurt dışından sermaye çekilmekte, Türk lirasının güçlenmesi sağlanmaktadır. Bu ithalatı cazip hale getirirken, yurt içindeki fiyatları da baskılamıştır. Ama bir süre sonra yerli üretim ithalat karşısında direnememiş, ucuz döviz borçlanmayı artırmış, cari açık hızla artmış ve büyüme tamamıyla yurt dışından gelecek sermaye akımlarına endeksli hale gelmiştir.

2002 – 2005 yılları arasında hedeflerin tutturulduğu ve enflasyonun kademeli bir şekilde düştüğü görülmüştür. Ama 2009 ve 2010 yılları hariç 2006’dan sonra enflasyon hedefin ve dünya ortalamasının üzerinde gelmeye başlamıştır. Özellikle son birkaç yıldır enflasyondaki artışın hız kazandığı ve konunun yeniden ekonominin ana tartışma başlıklarından biri haline geldiği görülmüştür.

TCMB enflasyonda görülen yükselişi, gıda fiyatlarına ve Türk lirasındaki değer kaybına bağlamaktadır. Öyle ki ortalama TÜFE 2015 yılını yüzde 8,8 oranından kapatırken, gıda enflasyonu yüzde 10,9 seviyelerini bulmuştur. Gıda fiyatlarındaki artışın temel nedeni ise yaş sebze, meyve ve et fiyatlarıdır. Uygulanan tarım politikaları, ÜFE ile TÜFE arasındaki makasın açılmasına neden olmuştur.

ÜFE-TÜFE Arasındaki Fark ve Aracıların Kar Oranları2010 yılında çıkarılan Hal Yasası ile süpermarket tekelleri pazarı manipüle etme şansı buldular. Büyük miktarda alım yapmaları nedeniyle üreticiden ucuza aldıkları malları, tüketicilere istedikleri kar oranları ile satma imkanı elde ettiler. Geleneksel pazarlar da market fiyatına göre ayarlama yapmaya başladılar. Tüm bunlar gıda enflasyonunun yükselmesine ön ayak olmuştur.

2018 Yılı Enflasyon Oranları

2018 Yılı Enflasyon Oranları2018 yılı “Güçlü Türkiye” sloganları ile başlamış olmasına rağmen yaşananlar pek de öyle olmamasına neden oldu. Özet bir şekilde bakıldığında ABD’li Rahip Brunson’ın FETÖ ile işbirliği gerekçesiyle tutuklu olması üzerine Trump yönetiminden gelen çağrılara, olumsuz cevap verilmesi olayların başlamasına neden oldu. ABD’nin yaptırımlarına maruz kalınması ise ekonomiye karşı saldırılar dolar kurunun sert yükselişi ile tüm dengeleri bozdu.

Enflasyon oranı kademeli bir şekilde artarken, Eylül ayında yüzde 6,30 oranında ve bir önceki yıla göre yüzde 24,52 oranında yükseldi. Bu durum, Türkiye’nin bir krize sürüklendiğini en gerçekçi göstergesiydi. Kriz yaşanmasından ziyade, kontrol altına alınamazsa gidilecek noktanın büyük bir kriz olduğu dile getirildi. Bu rakamlar sonrasında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı’nı açıkladı ve uygulanmaya başlandı. Ama bu programın kalıcı değil, geçici bir çözüm olacağı yorumları yapıldı.

Programın başarısı hakkında ilk yorumlar, Ekim enflasyonu ile gelmeye başladı. Az bir miktar düşüş olması beklenmesine karşın aylık artış yüzde 2,67, yıllık yüzde 25,24 seviyesinde gerçekleşti. Birçok uzman ve ekonomist, programın geçici bir etki yaratacağı konusunda bilgileri bu şekilde paylaşmaya başladı. TCMB’nin Kasım ayı beklenti anketinde ise cari yıl sonu TÜFE beklentisi yüzde 24,22 düzeyinden yüzde 24,45 düzeyine çıkartıldı. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi de yüzde 17,03’ten yüzde 17,38’e yükseltildi.

Beklentiler 2019 yılının ilk yarısına kadar, Türkiye için en kötünün devam edeceğine işaret ediyor. Enflasyonla mücadelede kalıcı sonuçların alınması içinse birkaç yıllık bir çabanın gösterilmesi gerektiği yorumları yapılıyor.

2011 Yılında Yakalanan Yüzde 5 Hedefinin Altı Neden Korunamadı?

2011 Yılında Yakalanan Yüzde 5 Hedefinin Altı Neden Korunamadı?Aşağıdaki grafikte Türkiye’de enflasyonun 2005 yılından 2017 yılının Eylül ayına kadar izlediği yol gösterilmiştir. Enflasyonun 12 yıllık süreçte yüzde 6 ila 12 arasında dalgalandığını görüyoruz. Sadece 2011 yılının Nisan ayında yüzde 5 hedefinin altına inildiği gözleniyor.

Türkiye Enflasyon Hedefine Yaklaşma GrafiğiYüzde 4 seviyesindeki enflasyonun nedeni, 2008 krizi sonrasında FED’in bastığı paralar gelişmekte olan ülkelere akmış ve getiri ararken Türkiye’de bu durumdan faydalanabilmiştir. Bu dönemde enflasyon hem küresel fiyatların düşmesi hem de izlenen sıkı para politikası gereği hedefin altına düşmüştür. Ama burada yakalanan fırsat değerlendirilememiştir.

2008 krizine yönelik endişelerin bitmesi, işten çıkarılma korkularının azalması, tüketicilerin yeniden para harcamaya başlaması, kredilerin hızla büyümesi ve iç talepte ciddi artışların görülmesi her şeyin normale döndüğünü şeklinde yorumlanmıştır. Ama her şey bu kadar da parlak değildir. Çünkü dolar kuru 2012 yılına gelindiğinde 1,30 seviyelerinden 1,92 seviyelerine yükselmiştir. TCMB ise faizleri sert bir şekilde artırmıştır.

O dönemde TCMB’nin başkanı Erdem Başçı’ydı ve “dolara dokunanın eli yanar” sözleriyle dikkat çekmiştir. Dolayısıyla bağımsızlığından şüphe edilmeye başlamıştır. Aynı zamanda para politikası dışında kredi kartlarına vade sınırlaması getirilerek ekonomi soğutulmaya çalışılıyordu. Ama bu durum büyümenin aşağı yönlü olmasına neden olacaktı.

Büyüme oranlarının düşmesini istemeyen hükümet, enflasyonla büyüme arasında bir tercih yapmış gibi görünmeye başladı. dolayısıyla sıkı para politikasına ilişkin rahatsızlıklar oluşmaya başladı. Büyüme ve fiyat istikrarı arasında bir seçim yapılarak, büyüme tercih edilmiştir. Birçok uzman, o dönemde hükümet TCMB’yi desteklemiş olmasıydı, bugün enflasyonun yüzde 3 – 5 oranlarında dalgalanacağını belirtmektir. Faizlerin ise yüzde 7 – 8 civarında olacağını öngörmektedir.

Türk Lirasında Görülen Değer Kayıplarının Enflasyona Etkisi

Türk Lirasında Görülen Değer Kayıplarının Enflasyona EtkisiYükselen enflasyonun en önemli nedenlerinden birisi de Türk lirasında görülen ve adeta kronik hale gelen değer kayıpları olmuştur. Yakın dönemde Türk lirasında görülen değer kayıplarının başlangıcı olarak; 2013 yılının Mayıs ayında FED Eski Başkanı Ben Bernanke’nin 2008 küresel krizinin ardından başladığı piyasaya para enjekte etme döneminin sona ereceğine işaret etmesini gösterebiliriz.

FED’in tahvil alım programını sonlandıracağına dair ilk sinyalleri vermesinin ardından Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları yaşanmaya ve yerel para birimlerinde değer kayıpları görülmeye başlandı. Öyle ki 2013 yılının Nisan ayında 1,5 lira olan dolar, 2015 yılının sonunda 3 lira seviyelerine yakın seyretmeye başlamıştı.

Çekirdek Enflasyon GöstergesiTürk lirasındaki değer kaybının fazlasıyla sert olmasının nedeni ise TCMB’nin bu duruma yönelik herhangi bir önlem almaması oldu. Dolayısıyla enflasyon trendi iyice bozulmaya başladı. 2015 yılını yüzde 9,5 düzeyinde tamamlayan çekirdek enflasyon, TCMB’nin mücadeleyi bıraktığı şeklinde yorumların gelmesine neden olmuştur.

TCMB ile piyasalar ters yönlü yorumlar yapmaya başlamıştır. Merkez Bankası enflasyonun yüzde 5 hedefine yaklaştığını söylemesine rağmen piyasalar artacağını düşünmeye başlamıştı. Bu şekilde TCMB’ye olan güven iyice azalmıştır.

Türk lirasının dolar karşında 2018 yılında izlediği seyir aşağıdaki grafikte görülmektedir.

Türk Lirasında 2018 DeğişiklikleriDolar kuru, 3,7946 liradan başladığı yeni yılda 13 Ağustos 2018 itibarıyla 7,1104 liraya kadar yükselmiştir. Bu ciddi yükseliş Türkiye ekonomisindeki sorunları tek tek gün yüzüne çıkartmıştır.Zirvenin görülmesinin üzerinden 1 ay sonra gelen enflasyon rakamları yüzde 17,90 seviyesine işaret etmiş ve ardından yüzde 20 seviyesinin üzeri görülmeye başlanmıştır.

Dolar Kuru – Cari Açık – Enflasyon İlişkisi

Dolar Kuru – Cari Açık – Enflasyon İlişkisiÜst kısımda Türkiye’deki enflasyon geçmişine özet bir şekilde göz attık. Enflasyonla birlikte sıkça dile getirdiğimiz bir diğer konu cari açıktır. Bu konuda birkaç teorik hesap yapmak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu hesap ise “Satın Alma Gücü Paritesi Teorisi” ile yapılmaktadır.

Eğer Türk lirası diğer ülkelerin paralarına karşı değerlenirse, cari açığımız yükselecektir. Bunu şöyle bir örnekle anlatabiliriz:
1 doların 1 liraya eşit olduğunu düşünelim. Bu durumda cari açığımız sıfır olacaktır. Ulaştırma maliyetleri ve korumacılık önlemleri gibi konuların olmadığını varsaydığımız bir ortamda, 1 buzdolabının 100 lira olduğunu düşünelim. Buzdolabının fiyatı, dolar bazında da 100 dolar olacaktır. Çünkü 1 dolar, 1 liradır.

Aradan 2 yıl geçtiğini ve bu süreçte, enflasyonun ülkemizde toplam yüzde 20 olduğunu varsayalım. Eğer hala 1 dolar, 1 lira eşitliği söz konusu ise buzdolabının dolar bazında fiyatı 120 dolara yükselecektir. Bu nedenle ABD’li bir kişi bu buzdolabı yerine kendi ürününü veya daha ucuz gördüğü bir ürünü alacaktır. Lira aşırı değerli hale geldiği için Türkiye’den ürün almak yerine ucuz ülkelerden almak isteyecektir.

Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan en büyük problemlerden birisi ithal malları tüketmeye olan güçlü istektir. Örneğimizde, 2 yıllık süreçte yüzde 20’ye yükselen enflasyon nedeniyle Türk lirası, dolara karşı yüzde 20 değer kaybetmiş olursa bu sefer 1 dolar – 1,20 liraya eşit olacaktır. Bu durumda üretilen buzdolabının fiyatı 120 lira da olsa dolar fiyatı 120/1,2 eşitliğinden 100 dolar olacaktır. Bu şekilde de dış ticaret açığın önlenmiş olacaktır.

Türk lirasının değer kaybetmesi ile hem yerlilerden gelen ithal talepleri sınırlanacak hem de ihracatımız sorunsuz bir şekilde devam edecektir. Satın Alma Gücü Paritesi Teorisi (SAGP) ile doların kaç lira olması sorusuna cevap aranmaktadır. Bu yapılırken de ülkenin cari açık veya fazla vermediği bir yıl bulunur. Türkiye’nin cari açığının neredeyse sıfıra yakın olduğu yıl ise 2003 yılıdır.

2003 yılında cari açık sadece 626 milyon dolar düzeyindedir ve bu yılın ortalama dolar kuru baz alınan kur seviyesidir. 2003 yılı dolar kuru ortalaması aylık kapanış verileri alınarak 1,4945 lira bulunmaktadır. Bu durumda da Ocak 2004 yılı ile Ekim 2018 yılları arasında ABD ile Türkiye enflasyonunun hangi düzeyde olduğu sorularına cevap bulunabilmektedir.

Hesaplamayı Türkiye enflasyonundan ABD enflasyonunu çıkararak devam edelim: %282,85 – %37 = %245,85

Bu durumda Türkiye’nin dış rekabetteki gücünü koruması için 2018 yılı Ekim ayında dolar kurunun yüzde 245,85 artmış olması gerekiyor. 2003 yılı dolar kuru ortalaması olan 1,4945 sayısını yüzde 245,85 artırırsak;

  • 1,4945 * (1 + %245,85) = 5,1687

Bu rakam, cari açığı sıfırlaması beklenen kur seviyesidir ve sadece teorik bir hesaplama sonucunda elde edilmiştir. Türkiye’ye yatırım yapanlar da bu hesaba göre karar almaktadır.

Gelelim, Türkiye’nin kronik enflasyon sorununun neden cari açık veren bir sisteme bağlı olduğuna;

Teorik olarak bir ekonomi sürekli cari açık veriyorsa doğrudan yatırımlarla finanse edilebilir. Buna karşın sıcak para ile finanse ediliyorsa ve sıcak para katma değeri yetersiz sektörlere harcanıyorsa döviz kuruna karşı hassas bir ekonomik yapı var demektir. Bunun bir diğer adı ise orta gelir tuzağıdır.

Türkiye’de dolar kuru yükseldiğinde ithal edilen malların fiyatları artmaktadır. Yerli mallar ise rekabet kazanmaktadır. Hem iç piyasada tüketimi artmakta hem de ihracat artmaktadır. Elbette bunun için üretim olması gerekmektedir. Cari açık verildiği için piyasadaki malların büyük bölümünde ithal girdisi vardır ve malların çoğu ithal ise üretim girdisi artacağı için maliyet enflasyonu ile karşılaşılmaktadır.

Uzmanlar Türkiye’nin Enflasyonu Sorunu için Neler Söylüyor?

Uzmanlar Türkiye’nin Enflasyonu Sorunu için Neler Söylüyor?Ülkemizde birçok uzman, enflasyon sorunu üzerine yazılar, videolar paylaşıyorlar. Bunları zaten birçoğumuz Youtube, Facebook, Twitter ve hatta Whatsapp gruplarından takip ediyoruz. Her birinin soruna farklı bir açıdan yaklaştığını görüyoruz. Burada hepsine tek bir pencereden bakma imkanı bulacaksınız.

Atilla Yeşilada’nın “Enflasyon Sorunu” Videosu


Atilla Yeşilada, ekonomi alanında Türkiye’nin en önemli isimlerinden birisidir. Akademik alanda da oldukça güçlü bir kariyere sahip olan Yeşilada, “Enflasyon Sorunu” başlıklı videosunda grafiklerle desteklediği yorumları ile konunun anlaşılırlığını artırmıştır. Enflasyon sorununun nasıl başladığını ve çözüm ne olabileceğini videosunda anlatmıştır.

Mahfi Eğilmez’in “Enflasyon/Faiz Politikası Doğru mu?” Sorusu Yanıtladığı Video


Türkiye’de Mahfi Eğilmez ismi ekonomi ile ilgili hemen herkes tarafından bilinir. Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası guvernör vekilliği, guvernörlüğü yapmıştır. Aynı zamanda Hazine Müsteşarlığı yapmış bir isimdir. Blogunda Türkiye ve dünya ekonomisi ile ilgili yayınladığı yazıları ile 2014 yılından beri bilgi vermektedir.

Refet S. Gürkaynak’ın “Enflasyon, Kur, Kriz, Borç ve İktisat Politikası” Videosu


Türkiye’nin başarılı uzmanlarından birisidir. TCMB’ye danışmanlık yapan Gürkaynak, FED’de 4 yıl çalışmış, Avrupa Merkez Bankası için de 2 yıl danışmanlık gibi önemli görevlerde bulunmuştur. Aynı zamanda FED Başkanı Ben Bernanke’nin asistanlığını yapmıştır. Youtube kanalıyla da kısa sürede büyük bir takipçi kitlesine ulaşmıştır.

Memduh Bayraktaroğlu’nun “Enflasyon İndi mi, Bindi mi?” Videosu


Sempatik bir Youtuber olarak karşımıza çıkan Memduh Bayraktaroğlu, Tansu Çiller’in siyasi danışmanlığını yapmıştır. Milliyet ve Akşam gazetelerinde yazan Memduh Bayraktaroğlu, Youtube yayınları ile bilgi paylaşımı yapmaya başlamıştır. Videosunda enflasyon sorunu üzerine çeşitli noktalara değinmektedir.

Mert Yılmaz’ın “Enflasyon 46’ya Bağladı” Videosu


Daha önce Twitter’da sevilen isim, Youtube videoları ile Türkiye ekonomisini yorumlayanlardandır. Başarılı yorumları ile karmaşık konuları anlaşılır bir şekilde dile getirmektedir. Verileri yorumlayarak, ekonomiye dair beklentilerini yayımlamaktadır.

Yalçın Karatepe’nin “Enflasyon Neden Durdurulamıyor?” Sorusuna Cevabı


Mediascope tarafından hazırlanan özel yayında “enflasyon neden durdurulamıyor” sorusunu cevaplayan Prof. Dr. Yalçın Karatepe, hem soruna hem de yüksek enflasyonun kaynaklarına değinmiştir.

Sponsorlu | 2023/4Ç Kar/Zarar %36.13/63.87%
Doviz Yatırımı
Sponsorlu | 2023/4Ç Kar/Zarar %36.13/63.87%
Doviz Yatırımı
AL SAT
Sponsorlu | 2023/4Ç Kar/Zarar %36.13/63.87%