Enflasyonun her zaman parasal bir olgu olduğunu söyleyen monetarizm, sosyal harcamaların kısıtlandığı ve sıkı para politikasının uygulandığı bir iktisadi yaklaşımdı. Keynesyen iktisat güven kaybedip, sarsılmaya başladığı anda ortaya çıkmıştır.
Bazılarına göre abartılmış bir makroekonomi yaklaşımı olsa bile 1980’lerden sonra ülkelerin ekonomi politikalarına yön vermiştir. İngiltere’nin Margaret Thatcher’ı ve ABD’nin Ronald Reagan’ı tarafından sıkı sıkıya benimsenmiştir. Türkiye’de ise Turgut Özal parasalcı yaklaşımın takipçisi olmuştur.
Monetarizmin ne olduğu, yaklaşımın temeli, özellikleri ve dördüncü akım olan rasyonel beklentiler teorisi hakkında bilgiler sizlerle;
Monetarizm Nedir?
Parasalcılık olarak da adlandırılan monetarizm, 1950’lerde başlayıp 1960’larda Milton Friedman liderliğinde geliştirilen bir akımdır. Kaynağı, klasik miktar teorisidir ve anti-Keynesçi bir tepkidir.
Basit anlamda; kontrollü bir para arzı yönetimi ile ekonomide oluşabilecek herhangi bir sorun durumunu, piyasanın kendisinin düzene getirebileceğini söyler.
Friedman’ın “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur” sözü ile hafızalara kazınmıştır. Aynı zamanda bu söz, monetarizmin temel felsefesini özetlemektedir.
1976 yılında Friedman, “Paranın Miktar Teorisi Üzerine Çalışmalar” adlı eserini yayımladı. Bu eser ile monetarizmin ilkeleri belirlenmiş oldu. İlerleyen yıllarda Chicago Üniversitesi’ndeki meslektaşları ve öğrencileri ile teorik görüşleri gelişti. Bu görüşler ise bazı ampirik çalışmalarla doğrulandı.
Özellikle ABD’de yüzde 20’yi aşan enflasyon seviyeleri sonrasında Keynesyen iktisada olan güven sarsılmış ve maliye politikalarının tek başına işe yaramadığı düşünülmeye başlanmıştır.
Keynesyen iktisat, talep yönlüdür ve devlet müdahalesini gerektirir. İstihdam ve talep arasındaki ilişkiyi kurar. Monetarizm ise parasal bir yaklaşımdır ve enflasyon üzerine odaklanır.
Parasalcı yaklaşım; bir ekonomideki toplam para miktarı olan para arzının, kısa dönemde milli gelirin, uzun dönemde ise fiyat seviyesinin ana belirleyicisi olduğunu savunur.
Monetarizm Nasıl Ortaya Çıktı?
Monetarizm kelimesi ilk olarak Karl Brunner’in Federal Reserve Bank Saint Louis Review dergisinde 1968 yılının Haziran ayında yayımlanan makalesinde kullanılmıştır.
Para miktarı ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişkiyi ileri süren miktar teorisi, 16. yüzyılda merkantilist bir iktisatçı olan Jean Bodin’e dayanır. Bu teorinin daha gelişmiş versiyonu ise Milton Friedman tarafından ortaya konmuştur.
Keynesyen görüş, 1970’li yıllara kadar varlığını sürdürmüştür. Maliye politikasını temel alan bu görüş, para politikasını önemsemiyordu. Bu yıllarda yaşanmaya başlayan stagflasyon, Keynesyen görüşe olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur.
Keynesçilere güvenin azalmasıyla eşzamanlı olarak ortaya çıkmaya başlayan monetarist görüş ise para politikasını temel bir iktisat politikası aracı olarak kabul etmiştir.
ABD’de enflasyonun yüzde 20 ile tavan yaptığı 1979 yılında, FED strateji değişikliğine gitmiş ve parasal teoriler uygulamaya koymuştur. Ama ilerleyen yıllarda monetarizm, ABD ekonomisini açıklamada zorlanmış ve gücü azalarak etkisini kaybetmeye başlamıştır.
1970’lerde petrol krizinin de etkileri ile enflasyon ve ekonomik durgunluk bir araya gelmiştir. İçinde bulunulan bu durum, katı para arzı kontrollerinin uygulanması gerektiği söylemlerini güçlendirmiştir.
Enflasyona karşı kendisine monetarist diyen kişiler, faizleri artırıp para arzını kısmıştır. İşsizlikteki artışa rağmen enflasyonun önüne geçilmiştir. Ardından komünizmin zayıflamasının etkileriyle faizler ve krediler gevşetilmiştir.
Bazı iktisatçı görüşlerine göre; monetarizm, abartılmış bir yaklaşımdır. Keynesyen döneminde hakim olan Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı sonrası, planlamacılık ve devletçilik konuları ön plana çıkmıştır. Oysaki Keynesyen iktisat, faiz ve para arzı hakkında teoriler de ortaya koymuştur.
Keynesyen iktisadın öne çıkan yönleri nedeniyle monetarizmin yeni bir anlayış olarak kabul edildiği söylenmektedir.
Monetarizmin Temsilcileri
Monetarizm dendiği zaman akla Milton Friedman geliyor olsa da; tarihi açıdan bakıldığında belli başlı dört monetarist aşama görülmektedir. Friedman, bu aşamaların ikincisinde yer almaktadır.
Birinci aşamada; Chicago Okulu’nun oluşumunda adı geçen Henry Simon, Lloyd Mints, Paul Douglas, Aaron Director, Jacob Viner, “sözlü Chicago Okulu” geleneğinin temsilcileridir.
İkinci monetarist okul ise Milton Friedman ile özdeşleşmiştir. Bu panelde yer alan diğer temsilciler; Anna Schwartz, Phillip Cagan, Richard Selden’dir.
Üçüncü okul ise Karl Brunner, Allan Meltzer gibi isimleri öne çıkarmaktadır. Bunlar Friedman’ın görüşleri ile önemli ayrılıklar yaşamaktadır.
Günümüzde ise “Rasyonel Beklentiler Teorisi” olarak da bilinen dördüncü monetarist akım öne çıkmaktadır. Buradaki isimler ise Robert Lucas, Thomas Sargent, Robert Barro, Brian Kantor, Stanley Fischer’dır. Bu akım, 1970’li yıllarda ekonomi teorisi politikası alanında çok önemli aşamaların kaydedilmesine imkan sağlamıştır.
Parasalcı Yaklaşımın Temeli
Monetarist düşünce, çağdaş iktisadın önemli sorunlarından birisi olan enflasyon üzerine odaklanır. Parasalcı yaklaşıma göre enflasyonun temel nedeni; para arzının hükümetlerce gereksiz ve aşırı ölçüde artırılmasıdır.
Monetaristlere göre; ekonomideki istikrarsızlıkların çoğu parasal kökenlidir. Bu nedenle para politikasının iktisadi sorunlara karşı, diğer politikaların araçlarından daha etkili olduğunu düşünür.
Friedman’ın enflasyona dair ünlü sözü ve monetaristlerin paraya bakışı ise parasalcı yaklaşımın temelini oluşturmaktadır.
Düşüncenin temeli, paranın miktar teorisidir. Bodin ile başlayan bu teori, Friedman tarafından geliştirilerek güncellenmiştir. Teori, muhasebesel bir özelliktedir ve doğru olmak zorundadır.
Paranın miktar teorisine göre; para arzı ile paranın dolaşım hızı, ekonomideki nominal harcamalara eşittir. Nominal harcamalar, satılan mal ve hizmetlerin toplam miktarının bu ürünlerin ortalama fiyatları ise çarpımıdır.
Monetarist yaklaşım, paranın dolaşım hızının genel olarak istikrarlı olduğunu düşünür. Bu ise nominal gelirin büyük ölçüde para arzının bir fonksiyonu olduğunu ima eder. Nominal gelirdeki varyasyonlar da reel ekonomideki aktiviteler ve enflasyonun yansımasıdır.
Monetarizmin temel ilkeleri şu şekilde sıralanabilir:
- GSMH, fiyat ve ücret gibi parasal değişkenlerin belirlenmesinde yalnızca para önemlidir. Maliye politikası, vergileme, işçi sendikalarının davranışları gibi diğer etkenler, önemli olmaktan uzaktır.
- Para, reel değişkenleri sadece geçici bir süre etkileyebilir, en sonunda eski dengelerine dönerler. Bunun nedeni, tek bir reel faiz dengesi, gerçek işsizlik dengesi ve reel ücret dengesi olmasıdır.
- Parasal harcamaları, gelirleri ve fiyatları, yalnızca para arzı etkileyebilir. Ama bu etkileme süresinde belli bir gecikme yaşanabilir. Bu süre bilinmeyen nedenlerle 6 ila 24 ay arasında değişir.
- Para arzındaki büyüme oranı ile nominal gelirin büyüme oranı arasında çok kesin olmamakla birlikte bir ilişki vardır. Kesin olmamasının nedeni, para arzındaki artışların geliri etkilemesi zaman alır. Para arzındaki artış ortalama olarak 6 ila 9 ay sürecektir.
- Nominal gelirin, büyüme oranındaki artış etkisi, kısa dönemde ilk olarak üretim üzerinde görülür. Ancak 10 ayı aşan bir sürede fiyatlara yansır.
- Para arzındaki artış ile enflasyon arasındaki toplam gecikme, ortalama olarak 12 ila 18 ay arasındadır.
Milton Friedman’ın Ekonomiye Bakışı
Monetarizmin temelini anlamak için liderliğini yapan Milton Friedman hakkında bir miktar bilgi edinmek gerekiyor. Friedman’ın ekonomiye en büyük katkısı, tamamen yeni bir ekonomik model oluşturmasıdır.
Friedman’a göre; iyi bir teorinin en belirgin özelliği, onun öngörü gücüdür. Teoriler, insanın gelecekteki olayları görmeleri ve onların kontrolü için oluşturularak kullanılır. Friedman, Keynesyenlerin ve diğerlerinin, bir ekonomik modelin tabiatını anladıklarını söyler.
Friedman’a göre bir model, ekonominin basitleştirilerek sunulmasıdır. Bu model, reel nesnelerin nasıl davranacakları ile ilgili öngörülerde bulunmak için test edilir. Keynesyen yaklaşım ise her aşamada reel olgular, karmaşık ve geniş bir model oluşturmaya yönelmiştir.
Friedman ise başlangıç eğitimi seviyesindeki bir kişinin bakış açısını ortaya koymak istemiştir. Friedman’a göre; ekonomide değer yargıları yoktur.
Monetarizmin Özellikleri
Yaklaşımın yanlış yorumlanan özellikleri vardır. Mesela monetarizmin çok fazla para basmak anlamına geldiği ve sorunları da bu şekilde çözdüğü söylenir. Oysaki öyle bir durumdan bahsedilmemekte, aksine sıkı bir para politikasından söz edilmektedir.
Bu kapsamda monetarizmin özellikleri şu şekildedir:
- Devlet müdahalesine gerek yoktur ve para politikası savunulur.
- Kısa dönem arz eğrisi, pozitif eğilimlidir.
- Enflasyonun temel nedeni, para arzı artışlarıdır. Bu artışlar, üretim artış hızından büyük olmamalıdır.
- Ekonomide istikrarsızlığın nedeni, yanlış uygulanan para politikalarıdır.
- Para talebi ve dolaşım hızı istikrarlıdır. Para talebi ise faize duyarsızdır.
- Ekonomik yaklaşımı etkileyen temel faktör parasal değişimlerdir.
- Dışlama etkisine bağlı olarak uygulanacak genişletici maliye politikası ekonomide etkisizdir.
- Konjonktür dalgalanmaları, para arzında yaşanan değişimlere bağlıdır.
- Para politikası kısa dönemde reel değişkenler üzerinde etkiliyken, uzun dönemde sadece fiyatlar genel düzeyi üzerinde etkilidir.
- Uzun dönemde enflasyon ile işsizlik arasında değiş tokuş yoktur. Bu nedenle Philips Eğrisi, doğal işsizlik düzeyinde yatay eksene dik bir olgudur.
- Kısa dönemde Philips Eğrisi negatif eğilimlidir. Enflasyon ile işsizlik arasında ters ilişki vardır.
- Klasik miktar teorisinin açıklaması yeterli değildir.
- Kısa dönemde para arzı artışları, ekonomiyi gecikmeli etkiler.
Monetarist Görüşün Tezleri
“Modern Miktar Teorisi” olarak da anılan monetarizm, teorinin iki versiyonu olan mübadele ve Cambridge denklemleri üzerinden açıklanmıştır. ABD’li iktisatçı Irving Fischer tarafından ortaya atılan ve Fischer denklemi olarak bilinen M*V = P*Y üzerinden hareket edilmiştir.
Miktar teorisinin temel önerisi, fiyat artışlarının para arzındaki artışlara bağlı olduğudur. Bu, Friedman’ın çalışmaları ile de gündeme gelmiştir.
Friedman, bireysel bir tüketicinin para talebi analizine dayanarak, paranın genel dolaşım hızının (Y), diğer faktörler arasında faiz oranı ve servetin reel değeri gibi faktörlere bağlı olduğunu söylemiştir.
Paranın gelir dolaşım hızı (V) değişebilir; ancak bu değişim tesadüfi değil, ekonometrik model içinde tahmin edilebilir ve açıklaması yapılabilir.
Ayrıca birçok sanayileşmiş ülkede paranın gelir dolaşım hızının değerinin istikrarlı olduğuna işaret edilmiştir. Bu şekilde de para politikasının, fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir rol oynayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Monetarist yaklaşımın miktar teorisine bakışı bu şekildedir. Diğer tezleri ise şu başlıklarla inceleyelim:
Doğal İşsizlik Oranı ve Beklentiler ile Genişletilmiş Phillips Eğrisi
Friedman, her ekonominin belli bir denge üretim seviyesi bulunduğunu iddia etmektedir. Ona göre; ekonomi bu normal performans seviyesine ulaştığında bile belli bir işsizlik oranı gözlenecektir. Bu oran, doğal işsizlik oranı olarak ifade edilmektedir.
Monetaristlere göre; piyasa ekonomisi konjonktürel nitelikteki işsizliği kendi dinamikleri ile tasfiye edecek durumdadır. Bunun için para politikasına gereksinim duyulmamaktadır.
Doğal işsizlik oranı ise kısa vadede geriletilebilir; ancak uzun vadede eski seviyelere geri dönecektir. Monetaristlerin bu sonuca ulaşmasını sağlayan analiz, “beklentiler ile genişletilmiş Phillips İlişkisi” olarak bilinir.
Friedman, Keynesçilerin geliştirdiği Phillips ilişkisini, işçi ve işverenlerin beklentilerini dikkate alarak yeniden yorumlamıştır. Bunun sonucunda; enflasyon seviyesinde bir yükselmenin göze alınması halinde aktif para politikasının doğal işsizlik oranını geriletmesi mümkündür, ancak kısa vadede bunu yapabilir.
Beklentilerle genişletilmiş Phillips eğrisinin iki temel varsayımı vardır. Bunlardan birincisi; doğal işsizlik oranı, istikrarlı ve tahmin edilebilir seviyededir. İkincisi ise işçi ve işverenler, enflasyonist gelişmelere karşı çok duyarlıdır. Ancak kendilerini ilgilendiren unsurların farklı olması nedeniyle tepkileri farklı sürelerde gerçekleşir.
Yukarıdaki grafikte A noktasında para arzı genişletiliyor. İşveren karı arttığı için üretimi genişletiyor ve işsizlik geriliyor. Çalışanlar enflasyon yüzde 3 seviyesinde kalacağı beklentisi ile ücret artışı talep etmiyor (B).
Üretici kesimin alım gücü düşüyor ve işçiler daha yüksek ücret talep ediyor. P1 – P2 ve işsizlik eski seviyeye tırmanıyor (C).
C noktasında işsizlik başlangıç (A) seviyesinde olmasına rağmen enflasyon artmıştır. Uzun dönemde ise Phillips eğrisi dik (NAIRU) oluyor.
Görüşün Sürekli Gelir Hipotezi
Keynesyen iktisatta, yatırımların gerilemesi sonucunda ekonomiyi dengeden uzaklaştıran çarpan süreçleri ortaya çıkmaktadır. İşten çıkarmalar sonucunda tüketim azalarak toplam talep daralmakta; toplam talep ise yatırım harcamalarını düşürmektedir. Bu şekilde sistem dengeden uzaklaşmaktadır.
Keynes’te bu mekanizmayı işleten dinamik, cari gelire bağlı olan tüketim harcamalarıdır. Friedman’ın yaklaşımı ise portföy teorisi ile yakından ilişkilidir.
Sürekli gelir, kişinin kapitalize edilmiş toplam servetinin getirisi şeklinde algılanmaktadır. Friedman tüketimi, sürekli gelirin bir fonksiyonu olarak görmüştür. Bu şekilde, piyasada dengesizliğe neden olan yanlış ticaret, ekonomiyi dengeden uzaklaştırıcı çarpan süreçlerine sebep olmamaktadır.
Bunun nedeni ise toplam talebin büyük kısmını oluşturan tüketim harcamaları, sürekli gelire bağlı olarak gerilemeden hemen hiç etkilenmemektedir. Böylece sistemde aksayan tek nokta, girişimcilerin fiyatları sabit tutmasından ibarettir.
Görüşün Para Talebinin İstikrarlılığı Tezi
Keynesyenler ile monetaristler arasındaki tartışma, genel olarak “para talebinin faiz elastikiyeti” ile sınırlandırılmaktadır. Keynesçiler bunu kuvvetli olarak kabul ederlerken; monetaristler bu ilişkiyi zayıf olarak değerlendirirler.
Aynı zamanda Keynesçiler para talebindeki değişim önceden tahmin edilemeyeceğini kabul ederken; monetaristler bunun izlenebilir olduğunu savunurlar.
Görüşün Fiyatların Oluşumu ile İlgili Yaklaşımları
Parasalcılar, fiyatların arz ve talepteki değişimlere son derece duyarlı olduğunu düşünürler. Bir malın fiyatında görülen yükselişin, diğer malların fiyatlarında düşüşe neden olacağını savunurlar. Bu şekilde fiyat hareketlerinin dengeleneceğini söylerler.
Rasyonel Beklentiler Teorisi
Friedman’ın öğrencileri olan bir grup iktisatçı, enflasyonu farklı açılardan ele almışlardır. Bu iktisatçıların görüşleri “Rasyonel Beklentiler Teorisi” adıyla kabul görmüştür ve klasik iktisadın temel ilkelerini aynı şekilde benimsemiştir.
İlk olarak 1961 yılında John Muth’un “Rasyonel Beklentiler ve Fiyat Hareketleri Teorisi” adıyla yayımladığı makalesiyle ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, enflasyonist dönemlerde ekonomik birimlerin uyumcu beklentilerden ziyade rasyonel beklentilere sahip olduğu açıklanmıştır.
Mut sonrasında Chicago Üniversitesi’ndeki bazı iktisatçılar tarafından bir şekilde yeniden gündeme gelmiştir. Böylece teori daha da güçlenmiştir. 70’li yılların sonlarına doğru; Robert Lucas, Thomas Sargent ve Neil Wallace tarafından teori üzerine önemli çalışmalar yayımlanmıştır.
Teorinin, iktisat bilimine getirdiği yenilik, beklentiler olmuştur. Aslında ilk beklenti konusu Cobweb teorisinde incelenmiştir. Bu teori özellikler tarımsal ürünlerin arzının, bu ürünlere olan talepteki beklentilere öre gerçekleşeceğini açıklamıştır.
Aynı zamanda beklentiler konusu, Keynesyenler ve daha monetaristler tarafından incelenmiştir. Her iki akımda da fertlerin genel fiyat seviyesindeki değişimleri önceden tahmin etmede “Uyumcu Beklentilere” sahip olacaklarını belirtmişlerdir.
Uyumcu beklentiler teorisine göre; gelecekteki fiyat seviyesi önceki dönemlerdeki fiyatların seviyesine göre belirlenir. Özellikle son dönemdeki fiyatlar genel seviyesi ortalaması, gelecek fiyatların tahmin edilmesinde önemlidir.
Rasyonel beklentiler teorisi, bireylerin uyumcu değil, rasyonel beklentilere sahip olacaklarını söyler. Bu nedenle iktisat politikası uygulamaları karşısında hemen aktif bir tavır alıp, bu politikaların beklenen sonuçlarını değiştireceklerini öne sürer.
Bu teoriye göre; bireyler, iktisat politikası uygulamaları ve bunların yaratacağı etkiler konusunda tam bir bilgiye sahiptir. Dolayısıyla sistematik bir hata yapmaları söz konusu değildir. Kısaca fertlerin rasyonel hareket etmeleri sonucunda, iktisat politikası kendinden beklenen etkileri yaratamaz.
Bu teorinin taraflarına göre; devlet kısa dönemde bile vergiler, kamu harcamaları ve para arzı gibi araçları kullanıp; üretim, istihdam, fiyat istikrarı gibi ekonomik değişkenleri etkileyemez. Bu nedenle aktif politikalar yerine istikrarlı olanlar tercih edilmelidir.
Rasyonel beklentiler teorisinde devlet sadece oyunun kurallarını belirlemelidir. Fertler ise hangi imkanların kendilerine açık olduğunu bilerek, kararlarının muhtemel sonuçlarını önceden kestirebilmelidir.
Teoriye göre; ekonomide para arzı artırıldığında, bireyler bir dönem sonra fiyatlar genel seviyesi ile birlikte nominal faiz oranının da yükselebileceğini tahmin edebilirler. Bireyler para arzının enflasyonist bir etki yaratacağını bildikleri için buna karşı rasyonel davranışlarda bulunacaklardır.
Örneğin; işçiler nominal ücretlerin enflasyon oranında artırılmasını isteyebilecektir. İşverenin ise bu talebi kabul etmesi muhtemeldir; çünkü o da bu sonucu kestirebiliyordur. Fiyatlar genel seviyesinin artmasıyla birlikte işveren karının artacağını tahmin edebilir.
Sonuçta para arzının artırılması, reel milli gelir ve istihdam düzeyinde önemli bir değişiklik yaratmayacaktır; sadece enflasyonist bir etki doğuracaktır. Ayrıca ücret ile fiyat artışları birbirini kovalayacaktır.